Doktor Hatası Neticesinde Sakat Kalma – Adli Tıp Kurumu Genel Kurul Raporunun Geçerliliği

Sağ bacağı, ameliyat esnasındaki doktor hatası neticesinde, sakat kalan ve bir daha bacağının düzelemeyeceğini öğrenen bir kişinin açmış olduğu davada Yargıtay şu kararı vermiştir;

Adli Tıp Kurumu Genel Kurul raporunun itirazları karşılamadığını ve soyut olduğunu bu sebeplerle, Yerel mahkemenin, üniversitelerin ana bilim dallarından seçilecek uzmanlardan oluşacak bir bilirkişi kuruluna dosya tevdi etmesini, davalıların açıklanan hukuki konum ve sorumlulukları, dosyada mevcut delillerle ve raporlarla birlikte bir bütün olarak değerlendirilip, tıbbın gerek ve kurallarına göre olayda davalıların sorumluluğunu gerektirecek ihmal ve hata bulunup bulunmadığını gösteren, nedenlerini açıklayıcı, taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınarak buna göre karar verilmesi için yerel mahkeme kararını bozmuştur. Ayrıca doktor sorumluluğu ile ilgili şu yorumu yapmıştır.   

“…doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurları (hafif de olsa) sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktorlar, hastalarının zarar görmemesi için yalnız mesleki değil, genel hayat tecrübelerine göre herkese yüklenebilecek dikkat ve özeni göstermek zorundadır. Doktor, tıbbi çalışmalarda bulunurken, bazı mesleki şartları yerine getirmek, hastanın durumuna değer vermek, tıp biliminin kurallarını gözetip uygulamak, tedaviyi her türlü tedbirlerini alarak yapmak zorundadır. Doktor, ufak bir tereddüt gösteren durumlarda, bu tereddütü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada koruyucu tedbirler almakla yükümlüdür.Çeşitli tedavi yöntemleri arasında seçim yaparken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmalı, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmalı ve en emin yolu tercih etmelidir (Bkz. Tandoğan, Borçlar Hukuk Özel Borç İlişkileri, Ank.1982, Sh.236 vd). Gerçektende mesleki bir işgören doktor olan vekilden, ona güvenen müvekkil titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemekte haklıdır. Titiz bir özen göstermeyen vekil, B.K. 394/1 uyarınca vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır…” İlgili Yargıtay kararı;

https://emsal.yargitay.gov.tr/VeriBankasiIstemciWeb/yeniTasarim/index.jsp

doktor_hatasi

13. Hukuk Dairesi         2015/9061 E.  ,  2016/14810 K.
“İçtihat Metni”


MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

Davacı, 06/04/2007 tarihinde davalı şirkete ait hastanede sezaryenle doğum yaptığını, doğumdan birkaç gün sonra rahim bölgesinde kanama meydana geldiğini, davalıya ait hastanede yapılan muayene sonucu rahminin alınması gerektiğinin söylendiğini, 01/05/2007 tarihinde davalıya ait hastanede davalı doktorlar tarafından ameliyat edildiğini, ameliyat esnasında problem yaşandığını ve aynı gün aynı rahatsızlık sebebiyle birden çok kere ameliyata maruz kaldığını, ameliyattan sonra kendine gelince ilk olarak sağ bacağında büyük bir ağrı ve acı hissettiğini, davalı doktorların bu durumun ameliyatı takip eden kısa süreli bir ağrı olduğunu ve bu durumun düzeleceğini söylediklerini, taburcu edildikten sonra bacağındaki ağrının geçmemesi üzerine bu defa … Üniversitesi’ne başvurduğunu ve burada yapılan tetkiklerde sağ bacağın, ameliyat esnasındaki doktor hatası neticesinde sakat kaldığını ve bir daha düzelemeyeceğini öğrendiğini, acılarını azaltmak için günde 3 ayrı ilaç kullandığını, ayrıca sakat kalan bacağı için dizkapağına kadar metallerle desteklenen ortopedik ayakkabı giydiğini, ev işlerini dahi yapamayacak durumda olduğunu ileri sürerek hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000,00 TL maddi ve 30.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihi olan 06/04/2007 tarihinden itibaren faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini istemiştir. 
Davalılar, yapılan müdahale ve tedavilerin tıp kurallarına uygun olduğunu savunarak davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir. 
1-Davacı, davalı hastanede davalı doktorlar tarafından yapılan ameliyat neticesinde bacağının sakat kaldığını ileri sürerek maddi ve manevi zararının tazmini istemi ile eldeki davayı açmıştır. Dava, davalı doktorların vekillik sözleşmesinden kaynaklanan özen borcuna aykırılık olgusuna dayanmaktadır (B.K. 386, 390 md). Vekil, iş görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden değil de, bu sonuca ulaşmak için yaptığı uğraşların özenle görülmemesinden sorumludur. Vekilin sorumluluğu, genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır (B.K. 390/II). Vekil, işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, hafif kusurundan bile sorumludur (B.K. 321/1 md). O nedenle doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurları (hafif de olsa) sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktorlar, hastalarının zarar görmemesi için yalnız mesleki değil, genel hayat tecrübelerine göre herkese yüklenebilecek dikkat ve özeni göstermek zorundadır. Doktor, tıbbi çalışmalarda bulunurken, bazı mesleki şartları yerine getirmek, hastanın durumuna değer vermek, tıp biliminin kurallarını gözetip uygulamak, tedaviyi her türlü tedbirlerini alarak yapmak zorundadır. Doktor, ufak bir tereddüt gösteren durumlarda, bu tereddütü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada koruyucu tedbirler almakla yükümlüdür.Çeşitli tedavi yöntemleri arasında seçim yaparken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmalı, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmalı ve en emin yolu tercih etmelidir (Bkz. Tandoğan, Borçlar Hukuk Özel Borç İlişkileri, Ank.1982, Sh.236 vd). Gerçektende mesleki bir işgören doktor olan vekilden, ona güvenen müvekkil titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemekte haklıdır. Titiz bir özen göstermeyen vekil, B.K. 394/1 uyarınca vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır.
Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu’ndan alınan 07.11.2012 tarihli raporda mevcut klinik tablonun enjeksiyon nöropatisi ile uyumlu olduğu, enjeksiyonun yanlış yere yapıldığına dair tıbbi bir belge bulunmadığı ve enjeksiyon uygulamalarının beklenir komplikasyonlarından kabul edildiği belirtilmiştir. Davacının itirazı üzerine Adli Tıp Kurumu Genel Kurulundan rapor alınmış ve bu rapora göre davanın reddine karar verilmiş ise de; bu rapor, davalının itirazılarını karşılamadığı gibi önceki raporu tekrarlar nitelikte olup soyut ifadeler içerdiğinden hüküm kurmaya elverişli değildir. O halde mahkemece yapılacak iş, üniversitelerin ana bilim dallarından seçilecek uzmanlardan oluşacak bir bilirkişi kuruluna dosya tevdi edilerek, davalıların açıklanan hukuki konum ve sorumlulukları, dosyada mevcut delillerle ve raporlarla birlikte bir bütün olarak değerlendirilip, tıbbın gerek ve kurallarına göre olayda davalıların sorumluluğunu gerektirecek ihmal ve hata bulunup bulunmadığını gösteren, nedenlerini açıklayıcı, taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınmak suretiyle hasıl olacak sonuca uygun bir karar vermekten ibarettir. Mahkemece, değinilen bu yön gözardı edilerek eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. 
2-Bozma nedenine göre, davacının diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle hükmün davacı yararına BOZULMASINA, 2. bent gereğince davacının diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan 27,70 TL harcın istek halinde iadesine, 09/06/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.