İşverenin iş kazası ve meslek hastalığıdan doğan hukuki sorumluluğunu ortadan kaldıran haller

  1. GENEL OLARAK

İşverenin sorumluluğu genel anlamda haksız fiil sorumluluğu olarak nitelendirilemez. İşverenin sorumluluğu tehlike sorumluluğu veya sözleşme sorumluluğu olarak nitelendirilebilir. İşverenin B.K. md.332/1 anlamında sorumluluğu söz konusudur. İşverenin tazmin borcunun hukuki temeli önceleri haksız fiil sorumluluğu olarak kabul edilirken daha sona, B.K.md.332 gereğince akte aykırılıktan doğan tazminat davaları hakkındaki hükümlerin uygulanacağı benimsenmiştir. Daha sonra, sosyal,ekonomik ve kültürel alanda meydana gelen gelişmeler nedeniyle akti sorumluluğunda yetersiz kalması üzerine tehlike sorumluluğu görüşü benimsenmiştir.[1]

İşveren işyerinde ve iş güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak,elverişli şartları sağlamak ve araçları noksansız bulundurmakla yükümlüdür. Ayrıca makinaların kullanılmasından doğacak tehlikelerden ve bu hususta önceden alınabilecek tedbirlerden işçileri uygun bir şekilde haberdar etmek zorundadır. İşverene eğitim ve denetim görevi de yüklenmiştir. İşveren, işyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine işçiler tarafından uyulup uyulmadığını sürekli denetlemek zorundadır.

İşverenin işçiyi koruma, özellikle iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili önlemleri alma borcunu düzenleyen hükümler emredici hukuk kurallarıdır. İş yasası bu borca ilişkin genel kurallar koymuştur. Buna göre işveren iş yerinde iş sağlığı ve güvenliğini sağlamak,gerekli her türlü önlemi almak,araç ve gereçleri noksansız bulundurmakla yükümlüdür (İş.K.md.77/1). Mevzuatta işverenin alması gerekli önlemlerin tümü sayılmamış,bir sınırlama yapılmamıştır. İş K.md.77/II’ye göre işveren sadece işin niteliklerine uygun koruyucu malzeme vermekle yükümlü olmayıp verilen malzemenin kullanılmasını sağlamak ve önlemlerin uygulanıp uygulanmadığını sürekli ve etkin bir biçimde denetlemekle yükümlüdür. Bu husus işveren alehine açılan tazminat davalarında sorumluluk açısından göz önünde bulundurulmaktadır.[2]

İşveren,işyerinde gerekli tedbirleri almaması sonucu işçilerin uğradığı iş kazaları ve meslek hastalıklarından sorumludur. İşveren istihdam eden sıfatıyla diğer işçilerin kusuru ile işçinin uğradığı iş kazasından sorumdur. Yar.7.3.1957 gün ve 1/3 sayılı İç. Bir.G.K kararında, işçinin ve diğer işçilerin kusuru olmaksızın, işvereninde gerekli tedbirleri aldığı halde meydana gelen iş kazasında sosyal düşünce ve risk sorumluluğu ilkesi gereğince işverenin hakkıniyet uygun bir tazminatla sorumlu olacağına hükmetmiştir.

Kural olarak işçinin uğradığı maddi zararın Sosyal Güvenlik Kurumunca karşılanması gerekir. Bu nedenle işveren ancak Sosyal Güvenlik Kurumunca karşılanmayan zararları ödemek zorundadır. Ayrıca iş kazası ve meslek hastalığı sonucu zarara uğrayan işçi manevi tazminat isteyebilir.[3]

İşverenin iş kazası ve meslek hastalığından sorumlu tutulabilmesi için olayla işverenin kusuru arasında uygun illiyet bağı bulunmalıdır. İlliyet bağı 3 halde kesilebilir. Bunlar,mücbir sebep,zarar görenin kusuru ve 3.kişinin kusurudur. İlliyet bağının kesilmesi halinde işveren tazmin yükümlülüğünden kurtulmaktadır. Bu bağlamda kusur ve illiyet bağı kavramını açıklamakta fayda görüyorum.

 

  1. Kusur

Kusur, hukuka aykırı sonucu istemek veya bu sonucu istemiş olmamakla beraber hukuka aykırı davranıştan kaçınmak için iradesini yeter derecede kullanmamaktır. Kusur, subjektif unsurdur. Zarar görenin kusurunu ispat yükü zarar görene aittir. Fail, hukuka aykırı sonucu isteyerek davranmışsa kastı, hukuka aykırı sonucu istemiş olmayıp da bu hukuka aykırı sonuçtan kaçınmak için iradesini yeter derecede kullanmamışsa ihmal söz konusudur.    İhmal derecelere ayrılır. Ağır ihmal herkesin göstereceği dikkat ve özenin gösterilmemesidir. Hafif ihmal ise dikkatli ve tedbirli bir kimsenin göstereceği dikkat ve özenin gösterilmemesidir.[4]

İş kazası veya meslek hastalığından işverenin sorumlu olabilmesi için kusurunun bulunması gerekmez. Çünkü işverenin kusursuz sorumluluğu benimsenmiştir. Fakat iş kazası veya meslek hastalığı işletmeye özgü bir olaydan doğmadığı durumda işverenin kusursuz sorumluluğu sözkonusu olamaz. İşverenin sorumluluğu için, işin yürütümü ile olay arasında uygun illiyet bağının bulunması gerekir.[5]

 

  1. İlliyet Bağı

Hukuka aykırı bir fiil işleyen kimse ancak bu fiilin sebep olduğu zararları tazminle mükelleftir. Hayat tecrübelerine göre, bir fiilin, olayların normal akışında meydana getirebileceği zararlarla olan mantıki illiyet bağına “uygun illiyet bağı” denir. Mantıki illiyet zinciri içinde bir sebebin zararı meydana getirmeye uygun bir sebep olup olmadığı araştırılacaktır.[6] Uygun illiyet bağının belirlenmesinde, haksız fiili işleyenin veya üçüncü bir kişinin önceden tahmin edemeyeceği şartlar da dikkate alınır. Sonucun doğumunda rol oynayan ve uygun sebep teşkil eden etkenler, duruma göre tazminat belirlerken indirim yapılmasına yol açar. (B.K.md.43/1)

İşçi işvereninin emir ve talimatı altında bulunduğu bir sırada kazaya uğramışsa illiyet bağı gerçekleşmiş sayılır. İşçinin,işverenin emir ve talimatı altında bulunması,kendisine hizmet aktince yüklenilen işi yapması veya yapmaya hazır olarak beklemesidir. İlliyet Bağı kaza esnasında işverenin işçi üzerindeki hakimiyet ve otorite ilişkisinin mevcut olup olmamasına gore değerlendirilmektedir.[7]  Uygun illiyet bağının,işverenin davranışı ile zararlandırıcı sonuç arasında da bulunan bağı kesmemiş olması gerekir.

 

  1. İLLİYET BAĞININ KESİLMESİ

Illiyet bağının kesilmesi ile sorumluluk ordan kalkar. İlliyet bağının kesilmesi nedir? Eğer sonucu doğuran etkenlerden birinin o sonucu doğurmaya elverişlilik derecesi, diğer etkenleri önemsiz kılıyorsa, o takdirde diğer etkenler ile sonuç arasındaki illiyet bağının kesildiğinden bahsedilir.[8] İlliyet bağının kesilmesine, zarar görenin veya üçüncü bir kişinin davranışı sebep olabileceği gibi, mücbir sebep derecesindeki beklenmedik bir olay da (deprem,sel vs.) sebep olabilir. İlliyet bağının kesilmesiyle sorumluluk ortadan kalkar.[9] İlliyet bağının kesen haller şunlardır.

  1. Mücbir Sebep

Mücbir sebep; dış kuvvetlerin sonucu, işverenin işyeriyle bağlantısı bulunmayan, önceden öngörülmeyen, kaçınılmaz ve mutlak surette engellenemeyen olaylardır. Yani işveren gereken tüm yükümlülüklerini yerine getirmesine rağmen elde olmayan ve aynı zamanda engellemeyeceği çeşitli nedenlerden dolayı zararın meydana geldiğini kanıtlayarak sorumluluktan kurtulabilir. Mesela; işçi,işyerinde çalıştığı sırada gerçekleşen deprem sonucunda yaralanması durumunda,uğradığı bu kazanın işle olan uygun illiyet bağı kesildiği için, SSK yardımları sağlansa bile işveren kazadan sorumlu tutulamaz.

  1. Zarar Görenin Kusuru

İşcinin bizzat kendi kusuru ile sebep olduğu zarardan işveren sorumlu değildir. İş kazasının gerçekleşmesinde işçinin ağır kusuru varsa, uygun illiyet bağı kesilir ve işverenin sorumluluğu aranmaz. İşçinin kusuru illeyet bağını kesecek ağırlıkta olması gerekir. Aksi halde müterafık kusur sebebi ile işverence ödenecek tazminattan indirim nedeni sayılır. İş kazasında ölen işçi tam kusurlu ise işverene sorumluluk yüklenemeyeceği Yargıtay kararlarında belirtilmiştir. Mesela, işçinin işyerinde intihar etmesi durumunda, olayın işyerinde gerçekleşmesi nedeniyle SSK anlamında iş kazası sayılsa bile, işle olan uygun illiyet bağı işçinin kastı ile kesilmiş olduğundan, iş hukuku anlamında iş kazası sayılmaz. B.K.md.43.’e göre, yoğunlukları uygun illiyet bağını kesebilecek düzeyde bulunmayan kusur dereceleri, yalnız işverence ödenecek maddi tazminattan indirim nedeni olabilir. 

  1. 3. Kişinin Kusuru

Üçüncü kişilerin tam ve ağır kusuru illiyet bağının kesilmesine sebep olur. İşveren bütün yükümlülüklerini yerine getirmesine rağmen üçüncü bir kişinin, zarara neden olacak bir fiilini öngörmesi kendisinden beklenemez. Üçüncü kişi, işverenin bir başka işçisi ya da işverenle bağlantısı olmayan diğer bir şahıs olabilir. Üçüncü kişilerin davranışlarının uygun illiyet bağını kesebilmesi ve işvereni sorumluluktan kurtarabilmesi için belirli bir yoğunluğa ulaşması gerekir. Ayrıca sorumluluğun kalkması için işverenin bütün yükümlülüklerini yerine getirmiş olması gerekir. Mesela; işverene ait bir araç içinde seyreden işçi, karşı yönden gelen bir araç ile çarpışma sonucu sakatlanmıştır. Kazanın oluşmasında karşı yönden gelen bir başka araç % 100 oranında kusurlu bulunması nedeniyle sakatlanma ile yütülen iş arasındaki illiyet bağı kesildiğinden işveren kazadan sorumlu tutulamaz.

 

 

[1] Cevdet İlhan Günay, İş Davaları, Güncellenmiş 2.Baskı, Ankara:Yetkin Yayınları, 2009,s.564-571

[2] Nuri Çelik, İş Hukuku Dersleri, Yenilenmiş 23.Bası, İstanbul; Beta Yayınevi,2010,s.165-166

[3] Günay,s.564

[4] Haluk N.Nomer, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Gözden Geçirilmiş 8.Baskı, İstanbul: Beta Yayınevi, 2010, s.88

[5] Günay,s.571

[6] Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, Tekinay Borçlar Hukuku Genel Hükümler,İstanbul 1993, s 500.

[7] Fikret Eren, Borçlar Hukuku ve İş Hukuku Açısından İşverenin İş Kazası ve Meslek Hastalığından Doğan Sorumluluğu, Ankara,

[8] Nomer,s.88

[9] Günay,s.571

 

  1. YARGITAY UYGULAMASI

Yargıtay,“işverenin sorumluluğu iş mevzuatının öngördüğü işçi sağlığı ve güvenliği yönünden işverence alınması gereken önlemlerin yerine getirilmemesi suretiyle belirlenir. “ demektedir. Yargitaya gore; gerek mevzuatın öngördüğü gerekse öngörmediği yerine getirilmesi zorunlu ödevlerin işverence savsaklanması sonucu bir iş kazasının olması halinde işverenin sorumluluğundan söz edilebilir. Meydana gelen iş kazası ile işverenin eylem ve davranışları arasında uygun neden sonuç bağının kurulması zorunludur. Başka bir anlatımla kazanın işverenin işi görülürken gerçekleşmiş olması sorumluluk için yeterli olmayıp, eylemle zarar arasındaki uygun neden-sonuç bağının, işçinin ya da üçüncü kişinin tam kusuru ile kesilmemiş olması da zorunludur.

27.3.1957 gün, 1/3 sayılı ve 22.6.1966 gün, 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararlarında da açıklandığı üzere, iş kazası sonucu meydana gelen zararı işverenin tazmin borcu kusursuz sorumluluğa dayanır. Kusursuz sorumluluk hallerinde ise, kusur, sorumluluğu oluşturan bir unsur olmadığından, tazminat borcunun doğabilmesi bakımından işverenin kusuru aranmaz. Ne var ki kusursuz sorumlulukta da işverenin tazmin yükümlülüğü için illiyet ( nedensellik ) bağının gerçekleşmesi zorunludur ve bu yön, “-Hakim sebebiyet ( illiyet ) münasebeti bulunmak kaydıyla… manevi tazminata hükmedebilir-” sözleriyle, 22.6.1966 günlü İçtihadı Birleştirme kararında da açık bir şekilde ifade edilmiştir. İşverenin işletmesi ile zararlı sonuç arasındaki illiyet bağının kesilmesi veya uygun olmaması halinde işverenin zararı tazmin yükümlülüğünden söz edilemez.

Ayrıca Yargıtaya; 506 sayılı Yasanın 26/1.maddesi ,”İş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya işçilerin sağlığını koruma ve iş güvenliği ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı hareketi veyahut suç sayılabilir bir hareketi sonucu olmuşsa,…”tazminle sorumluluğa olanak veren yasal düzenleme,kusura dayalı sorumluluk halini düzenlediğini belirtmiştir.

Yargıtay,kanunun ve tüzüklerin işverene yüklediği veya işin mahiyeti ve hakkaniyet gereği işverence alınması gereken önlemler olmalı ve alınmayan önlem,gösterilmeyen özenle sonuç arasında uygun illiyet bağı ilişkisini aramaktadır. Meslek hastalığı halinde ise hastalık ile işyerinde çalışma olgusu arasında uygun neden-sonuç bağının gerçekleşmiş olmasını aramaktadır. Ayrıca Yargitay kusur raporu olmadan işverene sorumluluk yükletmemektedir.

  1. EMSAL YARGITAY KARARLARI

(Yar.HGK..03.02.2010 T.,2010/21-36 E,2010/67 K)”.…bir olayın iş kazası olarak nitelendirilmesi,işverenin her durumda bu kazadan sorumlu tutulmasını gerektirmez. Sosyal Sigortalar Kanunu kapsamında bir kazasından işverenin sorumlu olması için, işverenin iş güvenliği önlemlerini alma ve özen gösterme yükümlülüğüne aykırı davranışı veya ihtimal göstermesi sonucu kaza meydana gelmiş olmalıdır. Diğer bir deyişle, Özel Daire bozma ilamında da değinildiği üzere oluşan kazadan sorumlu olabilmesi için işverenin kusurunun kanıtlanmış olması gerekir.

Yerel mahkemece oranları belirlemek için alınan her iki bilirkişi raporunda da davalı E. Şirketi’nin. “….1475 sayılı İş Kanunu madde 73. ve İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü madde 2,4’e aykırı hareket ettiği, bu Şrmanın kazalının can güvenliği için su getirip götürdüğü, tahsilat için gönderdiği yerlerin durumunu kontrol etmesi, aydınlatması yetersiz olan kısımlara girilip çıkılması durumunda çalışanlarına el feneri gibi, aydınlatma araçları vermeli ve de bunlarla bu gibi yerlere gidilmesinin temin etmesi gerektiği…” bildirilerek meydan gelen iş kazasından azda olsa sorumlu olduğu belirlenmiştir …

…. Eldeki davada ise, dosya içindeki bilgi ve belgelerden; olay tarihinde kayden dahili davalı SS. İstanbul Gıda Toptancıları İmalat Sanayi vs. Yapı Kooperatifi’ne ait olan yapının 4. katında bulunan asansörün bozuk olduğu, kata kabinsiz geldiği, merdiven boşluklarının ışıklandırılmadığı, asansör önüne uyarıcı levha konulmadığı belirlenmiş olduğuna göre, bilirkişilerin raporlarında bildirdiği gibi işverenin işçisine el feneri gibi aydınlatma aracı vermesi İstanbul gibi bir yerde bulunan binada pek de hayatın olağan akışına uygun düşmemektedir. Bilirkişi raporunda belirtildiği gibi işverenin işçinin her gittiği binayı önceden kontrol etmesi de hayatın olağan akışına aykırı olup, kendisinden beklenemez. Aksi halde, asansöre normal şartlarda binilse dahi içerisinde iken de bakımının yapılmaması ya da asansörün teknik arızası nedeniyle ipinin kopması, asansör kurallarına uymayarak ara boşluklarına sıkışması gibi sebeplerle bir kazanın gerçekleşmesine de davalı işvereni aynı düşünce ile sorumlu tutmak gerekecektir ki, bu sınırsız bir sorumluluk anlamını doğuracaktır. Gerçekleşen kazada işverenin işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili alabileceği bir tedbir bulunmadığı görüşü Kurul görüşmelerinde çoğunluk bulduğundan, işverene kusur yükleyen bilirkişilerin görüşünü esas alan Yerel Mahkemenin bu yöndeki gerekçesine iştirak edilmemiştir.

… davalı işveren E. Şirketi’ne kusur yüklenemeyeceğinden, davalı işverene karşı açılan davanın reddine karar verilmeli, diğerleri hakkında da oluşan bu sonuca göre değerlendirme yapılarak hüküm kurulması gerekmektedir. “[1]

Yar.9.HD.05.03.1987 T.,1987/2181 E,1981/2655 K.”…Öteki sorumluluk hallerinde olduğu gibi ,tehlike sorumluluğunda da, üç halde illiyet bağı kesilebilir. Bunlar, mücbir sebep, zarar görenin kusuru ve üçüncü kişinin kusurudur. Öğretide illiyet bağını kesen nedenlerin bütün sorumluluk halleri ve bu arada tehlike sorumluluğu içinde geçerli olduğu vurgulanmaktadır. Yargıtayda illiyet bağının sadece kusura bağlı sorumlulukta değil, sebep ve özellikle tehlike sorumluluğunun kurulabilmesi için de zorunlu olduğunu kabul etmektedir. ( HGK.nun 3.3.1971 gün ve E.1969/9-874, K. 121 sayılı, 10.11.1976 gün ve E.1975/15-1125, K.1976/2773 sayılı ve 10.5.1978 gün ve E.1977/10-807, sorumluluğun bütün halleri için geçerli olan nedenlerin tehlike sorumluluğunda niçin etkili olamıyacağını açıklamak hukuken mümkün değildir. Aslında illiyet bağını kesmesi söz konusu olan bu çeşit durumların evleveyetle tehlike sorumluluğunda da kabul edilmesi gerekir.

Bu açıklamadan sonra somut olay ele alınacak olursa, arkadan gelen başka bir aracın kusurlu çarpması sonucu meydana gelen olayda davacıların murisi işçi ölmüştür. Kazanın işverenin işi görülürken gerçekleşmiş olması sorumluluğu için yeterli değildir. Çünkü olay, üçüncü kişinin tamamen kusurlu davranışı sonucu gerçekleştiği için, işyerine özgü tehlike ile meydana gelen sonuç arasında uygun illiyetin varlığından sözedilemez. Bu itibarla, davalı işvereni bu olaydan sorumlu tutmak olanağı yoktur. Hukuk Genel Kurulunun 26.12.1976 günlü, Esas 1986/9-601 ve Karar 1986/…. sayılı kararında da bu görüş benimsenmiştir.”[2]

(Yar.HGK..18.03.1987 T.,1986/9-722 E,1987/203  K)” …İşverenin işçilerini ikamet ettikleri yerlerden işyerine getirip götürmek için taşıma sözleşmesi ile temin ettiği araç, 5.11.1985 günü işyerine gitmekte iken karşı istikametten gelen …. Köyü Belediyesi’ne ait minübüsün, yol durumuna göre hızını ayarlamadan ve trafiğe müsait olup olmadığına bakmadan önünde giden aracı sollaması üzerine kaza meydana gelmiş davacıların dekteği işçi bu kaza sonucu ölmüştür.

Yaptırılan bilirkişi incelemesi sonunda olayda kusurun tamamen …. Köyü Belediyesi’ne ait araçta oluduğu, işçinin bindiği aracı kullanan şoförün ve davalı şirketin bir hizmet ve denetim kusuru olmadığı anlaşılmıştır. Mahkeme de bunu böyle kabul etmiş, kusursuz sorumluluk türlerinden tehlike sorumluluğundan isteği hüküm altına almıştır.

Görüldüğü gibi, dava işverenin iş kazasından ileri gelen sorumluğu konusuna ilişkin bulunmaktadır. Eskiden olduğu gibi bugün de yürürlükte bulunan yasalar, işyeri tehlikelerini olabildiğince ortadan kaldırmaz, karşılık koşullarına uygun bir çalışma ortamı hazırlayabilmek amacıyla buyurucu kurallar koymuştur. Bu kurallar arasında 1475 sayılı İş Kanunu’nun 73. maddesinin konu bakımından özel bir önemi olduğu için kısaca sorumluluğun özelliği nedeniyle işverenin bu durumda da sorumlu tutulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş çoğunluk tarafından paylaşılmamıştır. Öğretide illiyet bağını kesen nedenlerin bütün sorumluluk halleri ve bu arada tehlike sorumluluğu içinde geçerli olduğu uygulanmaktadır. Yargıtay’da illiyet bağının sadece kusura bağlı sorumlulukta değil, sebep ve özellikle tehlike sorumluluğunun kurulabilmesi için de zorunlu oluduğunu kabul etmektedir. Gerçekten de, kusurlu sorumluluk ile kusursuz sorumluluğun bütün halleri için gerekli olan nedenlerin tehlike sorumluluğunda etkili olamayacağını açıklamak güçtür.

Aslında illiyet bağını kesmesi söz konsu olan bu çeşitli durumların evveliyetle tehlike sorumluluğunda kabul edilmesi gerekir. Zira kusurlu olmadığı gibi, kendisinden beklenen özeni gereği şekilde yerine getirmiş olan bir işvereni, işyeri ya da işletmesiyle uzaktan yakından ilgili bulunan bir üçüncü kişinin eyleminden giderek mücbir sebepten de sorumlu tutmak adalet ve hakkaniyet duygularını incitir.

Bu genel açıklamadan sonra somut olay değerlendirilecek olursa; işyerine gitmek için işverence sosyal yardım amacı ile temin edilen araca binerek işyerine gitmekte olan işçinin karşıda gelen başka bir aracın kusurlu çarpması sonucu ölümü ile sonuçlanan olayın, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 11. maddesine göre bir iş kazası olarak nitelendirilmesi, işverenin bu kazadan sorumlu tutulmasını gerektirmez. Başka bir anlatımla, kazanın işverenin işi görülürken gerçekleşmiş olması, sorumluluğu için yeterli değlidir. Çünkü olay, üçüncü kişinin tamamen kusurlu davranışı sonucu gerçekleştiği için, işyerine özgü tehlike ile meydana gelen sonuç arasında uygun illiyet bağının varlığından söz edilemez. Başka bir deyişle, olay üçüncü kişinin %100 kusurlu davranışıyla meydana geldiğine göre, illiyet bağı kesilmiştir. bu itibarla, davalı işvereni bu iş kazasından sorumlu tutmak olanağı yoktur. Açıklanan nedenlerle Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. O halde direnme kararı bozulmalıdır…”[3]

(Yar.21.HD.26.03.2002 T.,2002/43 E,2002/2483 K)”.…Dava, davacılar murisinin iş yerinde çalışırken bunalıma girerek kendisini asmak suretiyle intiharı nedeniyle hak sahiplerinin mahrum kaldığı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.

Mahkemece, bir kusur raporuna dayalı istem hüküm altına alınmış ise de bu sonuca yetersiz inceleme sonucu ile ulaşılmıştır.

Gerçekten, bu tür davalarda olumlu sonuca ulaşabilmek için, olayın iş kazası olması yanında işverenin; 1475 sayılı İş Yasasının 73. maddesinde gösterildiği biçimde sorumluluğunun saptanması gerekir. Işverenin sorumluluğu ise iş mevzuatının öngördüğü işçi sağlığı ve güvenliği yönünden işverence alınması gereken önlemlerin yerine getirilmemesi suretiyle belirlenir. Gerek mevzuatın öngördüğü gerekse öngörmediği yerine getirilmesi zorunlu ödevlerin işverence savsaklanması sonucu bir iş kazasının olması halinde işverenin sorumluluğundan söz edilebilir.

Bu durumun saptanması ise her iş kazasının oluştuğu koşul ve durumlara göre uzman kişilerce belirlenmelidir.

Dava konusu olayda davacılar murisinin işyeri koşullarından kaynaklanan nedenlerle intihar ettiğinden bahisle işveren sorumlu bulunmuş ve istem hüküm altına alınmıştır. Oysa incelenen kusur raporunda işverenin iş mevzuatının öngördüğü hangi tedbirleri almadığı ve sorumluluğun dayanakları açık bir şekilde ortaya konmamıştır. Salt işyerinde intihar olayı nedeniyle işverene kusur verilemez. Meydana gelen iş kazası ile işverenin eylem ve davranışları arasında uygun neden sonuç bağının kurulması zorunludur. Bu durumda olaya özgü biçimde oluşturulacak uzman bilirkişilerce işverenin iş güvenliği ve işçi sağlığı mevzuatı açısından da olumlu olumsuz tüm davranışları değerlendirilerek yeniden bir rapor almak suretiyle sonuca gidilmesi gerekir. ..”[4]

(Yar.21.HD.06.11.2001 T.,2001/7132 E,2001/7449 K)” …Dava, iş kazası sonucu ölüm nedeniyle hak sahiplerinin manevi tazminat istemine ilişkindir. Olay günü, dava dışı Tuncay Ö. yönetimindeki 35 PK 5.. plaka sayılı otobüs ile Aydın’dan Söke’ye dönmekte olan ve hasta taşıyan davalı Belediyeye ait davacılar murisi C sınıfı sürücü belgeli Erol Kundak

[1] Yar.HGK..03.02.2010 T.,2010/21-36 E,2010/67  K.,www.kazanci.com

[2] Yar.9.HD.05.03.1987 T.,1987/2181 E,1981/2655 K., www.kazanci.com

[3] Yar.HGK..18.03.1987 T.,1986/9-722 E,1987/203  K., www.kazanci.com

[4] Yar.21.HD.26.03.2002 T.,2002/43 E,2002/2483 K., www.kazanci.com

yönetimindeki 09 SK 8.. plaka sayılı ambulans aracının çarpışması sonucu davacılar murisinin öldüğü kazada 3. şahsın kusursuz, davacılar murisinin 8/8 oranında kusurlu olduğu uyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık olayın oluşunda %100 oranında sigortalının kusurlu bulunması durumunda istihdam eden sıfatı ile davalı Belediyenin sigortalının uğradığı zarar nedeniyle tazminattan sorumlu tutulup, tutulmayacağı noktasında toplanmaktadır.

Gerçekten, 27.3.1957 gün, 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da açıklandığı üzere istihdam edenin sorumluluğu için kendisinin veya çalıştırdığı kişinin kusuru koşul değildir. Buradaki sorumluluk “özen ve gözetim ödevinin” objektif olarak yerine getirilmemesinden kaynaklanan “kusura” dayanmayan bir sorumluluktur. Zararın hizmet sırasında çalıştırılanın eylemi sonucunda meydana gelmesi yeterlidir. Başka bir anlatımla kazanın işverenin işi görülürken gerçekleşmiş olması sorumluluk için yeterli olmayıp, eylemle zarar arasındaki uygun neden-sonuç bağının işçinin ya da üçüncü kişinin tam kusuru ile kesilmemiş olması da zorunludur.

Somut olayda, zararlandırıcı olayda %100 oranında davacılar murisi olan Erol K’ın kusurlu olduğu açık-seçiktir. Hal böyle olunca, zararlandırıcı olay sigortalının tamamen kusurlu davranışı sonucu oluştuğuna göre, nedensellik bağının kesildiği, giderek yukarıda sözü geçen İçtihadı Birleştirme Kararına dayanılarak istihdam eden davalı idarenin sorumluluğuna gidilemeyeceği ortadadır.

Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın ve özellikle, anılan İçtihadı Birleştirme Kararına yanlış anlak verilerek yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. …”[1]

(Yar.4.HD.,28.12.2005 T.,2005/1002 E,2005/14252 K)” …Dava, davalı İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından davalı İzbeton İzmir Büyükşehir Belediyesi Beton ve Asfalt Enerİi Üretim ve Dağıtım Tesisleri San. Tic. A.Ş’ne ihale ile verilen, İzbeton’un da diğer davalı Naci Arslan’a alt taşeron olarak verdiği ve şantiye şefi M.Anıl Çakır’ın sorumluluğundaki spor kompleksi içindeki halı sahanın monte edilmeden bırakılan kalesinin davacı Hasan Fehimoğlu’nun üzerine düşerek yaralanması nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulü ile davalıların zincirleme sorumluluklarına karar verilmiştir. Karar davalılar tarafından temyiz edilmiştir.

Davalı İzmir Büyükşehir Belediyesi ile diğer davalılardan İzmir Büyükşehir Belediyesi Beton ve Asfalt Enerİi Üretim ve Dağıtım Tesisleri San. Tic. A.Ş arasında eser sözleşmesi vardır. Bu sözleşme ile işveren konumunda bulunan Belediye ile yüklenici arasındaki ilişkide yüklenici, belli bir işin sonucunu gerçekleştirmek ve sözleşmede belirtilen biçimi ile işi davalıya teslim etmek ile yükümlüdür. Bu bakımdan yüklenicinin işin yürütülmesi sırasında 3. kişilere verdiği zararlardan işverenin sorumluluğundan söz edilemez. Şu haliyle davalı belediyenin olayın meydana gelmesinde katkısı bulunmamaktadır. Bu nedenle belediye yönünden davanın husumet nedeniyle reddi gerekirken diğer davalılar ile birlikte sorumluluğuna karar verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir….”[2]

(Yar.4.HD.,28.12.2005 T.,2005/1002 E,2005/14252 K)” …Davalı idarede şöför olarak görevli olan davacıların miras bırakanı kendisine verilen görev gereği, işçileri çalışma yerine götürmekte iken, bir tankerin önce bir kamyona sonra da davacıların miras bırakanının yönetimindeki jeepe çarpmak suretiyle şarampola yuvarlanmasına sebebiyet verdiği ve bu olayda davacıların miras bırakanı olan jeep şöförü ile jeep içerisinde bulunan işçilerden bir kısmının öldüğü, bir kısmının yaralandığı kazanın meydana gelmesinde birinci derecede ve % 85 kusurun tanker şöföründe, ikinci derecede ve % 10 kusurun kamyon şöföründe, 3. derecede ve % 5 kusurun da davacıların miras bırakanına ait olduğu, işverenin kusurunun bulunmadığı anlaşılmaktadır.

Olayda hayatını kaybetmiş olan jeep şöförünün mirasçıları, işveren idareye karşı açtıkları tazminat davasında, trafik olayında vefat eden diğer işçilerin hak sahipleri tarafından daha önce açılıp sonuçlanan davalarda tazminat ödemeye mahkum edilmiş bulunan işverenin, miras bırakanlarının % 5 kusurundan dolayı kendilerine karşı rücu davası açılmış bulunduğunu bildirerek, dava dilekçelerinde yazılı maddi ve manevi tazminatın işveren idareye ödetilmesini istemişler ve duruşma sırasında da işverenin kusuru olmadığını kabul ederek davalarını kusursuz sorumluluk esasına dayandırdıklarını açıklamışlardır.

…Davacıların ( maddi ve manevi ) tazminat istekleri, 1475 sayılı İş Kanunu’nun 73. ve Borçlar Kanunu’nun 45, 47, 55, 322. maddelerine dayanır. Davacılar, davalı işverenin kusursuz sorumluluğundan söz ederek tazminat istemektedirler. Gerçekten, 27.3.1957 gün, 1/3 sayılı ve 22.6.1966 gün, 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararlarında da açıklandığı gibi, iş kazası sonucu meydana gelen zararı işverenin tazmin borcu kusursuz sorumluluğa dayanır. Kusursuz sorumluluk hallerinde ise, kusur, sorumluluğu oluşturan bir unsur olmadığından, tazminat borcunun doğabilmesi bakımından işverenin kusuru aranmaz. Ne var ki kusursuz sorumlulukta da işverenin tazmin yükümlülüğü için illiyet ( nedensellik ) bağının gerçekleşmesi zorunludur ve bu yön, “-Hakim sebebiyet ( illiyet ) münasebeti bulunmak kaydıyla… manevi tazminata hükmedebilir-” sözleriyle, 22.6.1966 günlü İçtihadı Birleştirme kararında da açık bir şekilde ifade edilmiştir. O halde, işverenin işletmesi ile zararlı sonuç arasındaki illiyet bağının kesilmesi veya uygun olmaması halinde işverenin zararı tazmin yükümlülüğünden söz edilemez. Temyize konu olayda da ( davalı işverenle ve işletmesiyle ilişkisi olmayan ) üçüncü şahsın % 95’e ulaşan kusuru, davacıların destekleri işçinin kullandığı aracın davalı işverence işletilmesi olgusu ile zarar arasındaki uygun nedensellik bağını kesecek yoğunlukta bulunduğuna göre bu olay nedeniyle davalı işveren tazminatla sorumlu tutulamaz. Direnme kararı bu sebeplerle usul ve Yasaya aykırı olduğundan bozulmalıdır….”[3]

(Yar.HGK.,26.06.1981 T.,1980/9-1949 E,1981/535 K)” …İşveren tarafından yapılan anlaşma gereğince, … A… işçilerinin işyerine getirilip götürülmesi işini üstlenen … numaralı … Motorlu Taşıyıcılar Koop. üyesi olup olay günü kendisine ait araçla servis hizmeti vermekte olan İ… yönetimindeki aracın, sollama sırasında önünde giden B… yönetimindeki araca çarpmasıyla gerçekleşen trafik iş kazası sonucu sürekli işgörezmezlik durumuna giren sigortalıya bağlanan peşin değerli gelirler ile yapılan harcama ve ödemelerin tazminine yönelik davanın yargılaması sürecinde düzenlenerek hükme dayanak kılınan kusur tespitine ilişkin raporda, kazanın gerçekleşmesinde İ’nin %75, B’nin ise %25 oranındaki kusurlu davranışlarıyla etkide bulunduğu, işverenin, ise kusursuz olduğu tespitine yer verilmiş,mahkemece işverenin de tazminle sorumluluğuna hükmedilmiştir.

İş kazası sonucu sürekli işgöremezlik durumuna giren sigortalıya,Kurum tarafından bağlanan gelirler ile yapılan harcama ve ödemelerin rücuan tazminine yönelik davada işverenin sorumluluğunun hukuksal dayanağı,506 sayılı Yasanın 26/1.maddesi olup,”İş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya işçilerin sağlığını koruma ve iş güvenliği ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı hareketi veyahut suç sayılabilir bir hareketi sonucu olmuşsa,…”tazminle sorumluluğa olanak veren yasal düzenleme,kusura dayalı sorumluluk halini düzenlemektedir.

Sigortalı veya hak sahiplerince işveren aleyhine açılan davalarda,iş kazasının gerçekleşmesinde işçi sağlığı ve iş güvenliği kurallarına aykırı kusurlu davranışı tespit edilmediği halde,tehlike sorumluluğu ilkesinden hareketle işverenin tazminle sorumlu kılınmış olmasının,506 sayılı Yasanın 26.maddesine dayalı dava yönünden tazmin yükümlülüğü doğuran kesin hüküm olarak kabulüne olanak yoktur.

Sigortalı tarafından açılan tazminat davası ve eldeki davanın yargılaması sürecinde yapılan incelemeler sonucu düzenlenen raporlarda işverene yüklenebilecek kusur bulunmadığı sonucuna varılmış olmasına karşın,kusursuz işveren hakkındaki davanın reddi gereğinin gözetilmemiş olması…”[4]

 

  1. SONUÇ

Yargitay kararlarından da anlaşılacağı üzere yargıtay ilk olarak işverenin sorumluluğu kusursuz sorumluluk olarak belirtmiştir. Fakat kusursuz sorumlulukta da işverenin yükümlülüğü için illiyet bağının gerçekleşmesini aramıştır. Bir kısım yargıtay kararında ise işverenin sorumluluğu tehlike sorumluluğu olarak kabul edilmiştir. Tehlike sorumluluğunda da uygun illiyet bağını aramıştır. İşvereni iş kazası ve meslek hastalığından kayıtsız şartsız sorumlu tutmanın adalet ve hakkaniyet duygularını inciteceğini belirtmiştir.Yargıtay işverenin sorumluluğunun sınırsız bir sorumluluk olmadığını benimsemiş olup,sorumluluk için kusur aramaktadır.

İş Kazası ve meslek hastalığından işverenin sorumluluğu kanunlarda açık bir şekilde yer almamıştır. İşverenin sorumluluğu Yargıtay kararları ile şekillenmektedir. Yargıtay kararları ise gün geçtikçe değişmekte,olaya gore farklılık göstermektedir. Bu da beraberinde uygulama belirsizliği doğurmakta,işverenin önceden sorumluluğunu kestirmesine engel olmaktadır.

Sonuç olarak işverenin iş kazası ve meslek hastalığından sorumluluğu kusursuz sorumluluk esasına dayanmakta olup,kazanın veya meslek hastalığının işin yürütümü ile ilintili olması ve uğranılan zarar ile iş kazası veya meslek hastalığı arasında uygun illiyet bağı bulunması gerekir.

Av. Metin KURŞAT

KAYNAKÇA

Çelik, Nuri.İş Hukuku Dersleri. Yenilenmiş 23.Bası. İstanbul; Beta Yayınevi, 2010

Eren, Fikret.Borçlar Hukuku ve İş Hukuku Açısından İşverenin İş Kazası ve Meslek Hastalığından Doğan Sorumluluğu: Ankara

Günay, Cevdet İlhan.İş Davaları. Güncellenmiş 2.Baskı. Ankara: Yetkin Yayınları, 2009

http://www.kazanci.com/

Nomer, Haluk N..Borçlar Hukuku Genel Hükümler.Gözden Geçirilmiş 8.Baskı.İstanbul:Beta Yayınevi,2010

Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop.Tekinay Borçlar Hukuku Genel Hükümler.İstanbul: 1993 500.

 

[1] Yar.21.HD. 06.11.2001 T., 2001/7132 E,2001/7449 K., www.kazanci.com

[2] Yar.4.HD., 28.12.2005 T., 2005/1002 E,2005/14252 K., www.kazanci.com

[3] Yar.HGK., 26.06.1981 T., 1980/9-1949 E,1981/535 K., www.kazanci.com

[4] Yar.10.HD., 29.03.2005 T., 2005/400 E.,2005/3302 K., www.kazanci.com