Boşanma halinde eşler arasında mallar nasıl paylaştırılır?

Boşanma halinde malların paylaşımı eşler arasında büyük sorunlara sebep olmaktadır. Böyle bir sorunda öncelikle tarafların tabi olduğu mal rejimi önem kazanmaktadır.  Mal rejimleri eski ve yeni medeni kanuna göre de farklılık göstermektedir. 01.01.2002 tarihinden önce 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi’nin (TKM) yürürlükte olduğu dönemde, eşler arasında yasal mal ayrılığı rejimi geçerliydi (TKM 170 m). 743 sayılı eski Medeni Kanun mal ayrılığı rejimini yasal mal rejimi olarak kabul etmekteydi. Eski kanuna göre, özellikle çalışmayan kadının evlilik birliği içinde sahip olunan mallardan neredeyse hiçbir hakkı bulunmamaktaydı. TKM’de, mal rejiminin tasfiyesine ilişkin düzenleme mevcut olmadığından, eşlerin bu dönemde edindikleri malvarlığının tasfiyesine ilişkin uyuşmazlık, aynı Kanunun 5. maddesi yollamasıyla Borçlar Kanunu’nun genel hükümleri göz önünde bulundurularak “Zira Borçlar Kanunu, Medeni Kanunun tamamlayıcısı olarak kabul edilmiştir (eBK 544, TBK 646 m). Kadının ev işlerini yapması, çocuk büyütmesi ve benzeri emekleri tamamen karşılıksız kalmaktaydı. Bu sebeplerle 01 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ile edinilmiş mallara katılma rejimi yasal mal rejimi olarak kabul edilmiştir. Yeni kanun bunun yanında seçilebilir üç mal rejimi de düzenlemiştir. Bunlar:

  • Mal ayrılığı rejimi, (Mal ayrılığı rejiminde; eşler kendi malları üzerinde tasarruf yetkisine ve intifa hakkına sahiptir ve mallarının idaresi kendisine aittir (TKM 186/1 m). Her birinin malları, geliri ve kendi kazançları yine kendilerine ait kişisel mallarıdır (TKM 189 m).

  • Paylaşmalı mal ayrılığı rejimi,

  • Mal ortaklığı rejimi, olmak üzere yasal mal rejimi yanında 3 seçimlik mal rejimi yeni kanun ile düzenlemiştir.

Taraflar yukarıda belirtilen mal rejimlerinden birini özel olarak seçmemişler ise edinilmiş mallara katılma rejimine tabidirler. Yani taraflar arasında seçilmiş özel bir mal rejimi yoksa 01 Ocak 2002 tarihinden önce alınan malların paylaşımında mal ayrılığı rejimi, 01 Ocak 2002 tarihinden sonra alınan malların paylaşımında edinilmiş mallara katılma rejimi uygulanmaktadır. Bu yazımda edinilmiş mallara katılma rejimine tabi olup da 01.01.2002 tarihinden sonra edinilmiş malların tasfiyesinden kısaca bahsedeceğim.

Edinilmiş mallara katılma rejimine tabi olup da boşanma gerçekleştiğinde öncelikle her eş kendisine ait kişisel mallarını geri alır. Bir eşin kişisel malı boşanmadan sonra da o eşin kişisel malı olarak kalır. Türk Medeni Kanun’da “kişisel mallara nelerin girdiği dört bent halinde sayılmıştır. Kanuna göre;

  • Eşlerden birinin yalnız kişisel kullanımına yarayan eşya,

  • Mal rejiminin başlangıcında eşlerden birine ait bulunan veya bir eşin sonradan miras yoluyla ya da herhangi bir şekilde karşılıksız kazanma yoluyla elde ettiği malvarlığı değerleri,

  • Manevî tazminat alacakları,

  • Kişisel mallar yerine geçen değerler, olmak üzere kanunda sayılmıştır.

Ayrıca taraflar aralarında bir sözleşme yaparak kişisel mallara nelerin gireceğini kararlaştırabilirler. Kanun bu sözleşme ile nelerin dâhil edilebileceğini de belirtmiştir. Kanuna göre; eşler, mal rejimi sözleşmesiyle, bir mesleğin icrası veya işletmenin faaliyeti sebebiyle doğan edinilmiş mallara dâhil olması gereken malvarlığı değerlerinin kişisel mal sayılacağını kabul edebilirler. Eşler, mal rejimi sözleşmesiyle kişisel malların gelirlerinin edinilmiş mallara dâhil olmayacağını da kararlaştırabilirler. Örneğin size miras kalan bir gayrimenkul sizin kişisel malınızdır, fakat bu gayrimenkulden aldığınız kira kişisel malınız değildir. Sözleşme ile bu gelir kişisel mal olarak belirlenebilir.

Kişisel malları belirttikten sonra edinilmiş malların neler olduğuna bir göz atalım. Nedir bu edinilmiş mallar? Kanuna göre her eşin bu mal rejiminin devamı süresince karşılığını vererek elde ettiği malvarlığı değerleri edinilmiş maldır. Edinilmiş malların neler olduğu ve neler olmadığı kanunda belirtilmiştir. Kanuna göre:

  • Çalışmasının karşılığı olan edinimler,

  • Sosyal güvenlik veya sosyal yardım kurum ve kuruluşlarının veya personele yardım amacı ile kurulan sandık ve benzerlerinin yaptığı ödemeler,

  • Çalışma gücünün kaybı nedeniyle ödenen tazminatlar,

  • Kişisel mallarının gelirleri,

  • Edinilmiş malların yerine geçen değerler, edinilmiş mallar olarak kanunda sayılmıştır.

Ayrıca kanuna göre; belirli bir malın eşlerden birine ait olduğunu iddia eden kimse, iddiasını kanıtlamakla yükümlüdür. Eşlerden hangisine ait olduğu ispat edilemeyen mallar onların paylı mülkiyetinde sayılır. Kısaca ve net olarak bir eşin bütün malları, aksi ispat edilinceye kadar edinilmiş mal kabul edilir.

Kişisel mal ve edinilmiş mallara örnek verecek olursak;

  • Traş takımı, kişisel olarak kullandığınız spor malzemeleri, cep telefonunuz, şahsi bilgisayarınız vb. kişisel kullanımınıza yarayan şeyler kişisel maldır.

  • Babanızdan miras kalan bir ev sizin kişisel malınızdır. Fakat bu evden kira geliri elde ediyorsanız sadece bu kira bedeli edinilmiş mal kategorisine girer.

  • Size miras kalan tarlayı satıp, bu para ile yeni bir daire alırsanız bu sizin kişisel malınızdır.

  • Evlilikten önce aldığınız bir ev sizin kişisel malınızdır. Bu evi satıp parasıyla aldığınız yeni ev de sizin kişisel malınızdır.

  • At yarışından kazandığınız ikramiye kişisel malınızdır.

  • Evlilik devamınca çalışmanız sonucu kazandığınız para ile aldığınız ev veya araba edinilmiş maldır.

  • Emekli ikramiyesiyle aldığınız ev edinilmiş maldır. Bu örnekler çoğaltılabilir.

Böylece malları, kişisel mallar ve edinilmiş mallar olarak ayırdıktan sonra sıra edinilmiş malların paylaştırılmasına gelmektedir. Edinilmiş mallar da kural olarak ayni tasfiye söz konusu değildir. Yani malların ikiye bölünmesinden ziyade parasal değerlerinin bölünmesi söz konusudur. Örnek verecek olursak, erkek adına kayıtlı bir gayrimenkulün tapu kaydını değiştirerek ½ hissesini kadın adına tescili yapılmayacaktır. Dolayısıyla edinilmiş malın tasfiye anındaki parasal değeri bölünecektir. Dolayısıyla edinilmiş malların değerinin hesaplanması ile parasal karşılığının bulunması gerekir. Kanuna göre; her eşin kişisel malları, edinilmiş mallardan ayrıldıktan sonra, edinilmiş malların borçları bu değerden düşülür, geriye kalan miktar artık değeridir. Evlilik süresince edinilen mallar eşlerin dayanışması sonucunda elde edildiği fikrinden hareketle, kural olarak bu artık değer, eşler arasında yarı yarıya paylaştırılır.

Ayrıca eşlerden biri diğerine ait bir malın edinilmesine, iyileştirilmesine veya korunmasına hiç ya da uygun bir karşılık almaksızın katkıda bulunmuşsa, tasfiye sırasında bu malda ortaya çıkan değer artışı için katkısı oranında diğer eşin alacak hakkı vardır. Mahkemeler bütün hesaplamaları bilirkişilere yaptırmakta olup, alacak miktarını genellikle parasal olarak tespit edilerek borçlu eşin tespit edilen miktarı ödemesine hükmetmektedir.

Sonuç olarak özetlememiz gerekirse, özel bir mal rejimi seçilmemişse eşler yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejimine tabidirler. Edinilmiş mallara katılma rejimine tabi olup da boşanan çiftler, öncelikle kişisel mallarını aldıktan sonra, boşanma kararının kesinleştiği tarihten itibaren boşanma kararını veren mahkemeye 10 yıllık zaman aşımı süresi (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2013 yılı içerisinde oluşturduğu içtihada binaen) içerisinde dava açarak, evlilik birliği içerisinde edinilmiş malların (mümkünse ayni olarak yarısını) parasal değerinin yarısını katılma alacağı olarak, ayrıca diğer eşin şahsı mallarına yapmış olduğu katkıyı ve değer artışını da değer artış payı olarak dava ile talep edebilir. 17.07.2013

Yargıtay kararları;

https://emsal.yargitay.gov.tr/BilgiBankasiIstemciWeb/GelismisDokumanAraServlet

Boşanma halinde eşler arasında mallar nasıl paylaştırılır?

8. Hukuk Dairesi 2015/19177 E. , 2015/20591 K.
KATILMA ALACAĞI DAVASI
HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU(MÜLGA) (1086) Madde 388
HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU(MÜLGA) (1086) Madde 440
HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU (HMK) (6100) Madde 297

“İçtihat Metni”
S.. Ç.. ile F.. T.. aralarındaki katılma alacağı davasının reddine dair Ankara Batı 2. Aile Mahkemesi’nden verilen 03.03.2015 gün ve … sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:

K A R A R
Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına, mevcut deliller Mahkemece takdir edilerek karar verildiğine ve takdirde bir isabetsizlik bulunmadığına göre yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddi ile Usul ve Kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, taraflarca HUMK’nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK’nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve aşağıda dökümü yazılı 27,70 TL peşin harcın onama harcına mahsubuna, 17.11.2015 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

 

KARŞI OY
Dava, eşler arasında mal rejiminden kaynaklanan katılma alacağı istemine ilişkindir.
Davacı vekili, evlilik birliği içerisinde edinilip, aile konutu olarak kullanılan taşınmazın başkasına kefaletten kaynaklanan borç sebebiyle kaybedilmemesi için müvekkili adına tapuda tescil edileceğini söyleyen davalının bu sözüne inanarak anlaşmalı boşandıklarını, ataerkil aile geleneği gereğince de davalıya güvendiğini, formalite boşandıklarına ikna edildiğinden, iradesi fesada uğratıldığından protokol metnini bu organize
.//..
içinde kabul ettiğini bildirdiğini, boşanma gerçekleştikten sonra eşlerin yaklaşık bir yıl birlikte yaşamaya devam ettiklerini, taşınmazın müvekkili adına tescilini yapmayan davalının 2014 yılı Haziran ayında kendisine yalan söylediğini, gerçekten boşandıklarını, taşınmazı da sattığını açıkladığını ileri sürerek, katılma alacağının tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, tarafların hür iradeleri ile boşanma protokolü düzenlenip, mahkeme huzurunda beyanda bulunulduğunu, davacının hile ile iradesinin fesada uğratılmadığını savunmuştur.
Mahkemece, tarafların anlaşmalı olarak boşandıkları davada mal paylaşımına ilişkin taleplerinin kesinleşen hükümle karara bağlandığı gerekçesiyle ‘kesin hüküm nedeniyle davanın reddine’ karar verilmiştir. Hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Taraflar 20.03.2000 tarihinde evlenmiş, davalının 22.07.2013 tarihinde açtığı anlaşmalı boşanma davası sonunda 10.09.2013 tarihinde kesinleşen ilamla boşanmışlardır. Müşterek iki küçük çocuğun velayeti anneye verilmiş, çocuklar lehine 250’şer lira aylık nafaka takdir olunmakla birlikte anlaşma uyarınca kadın için nafakaya, maddi ve manevi tazminata hükmedilmemiştir. Nüfus kaydına göre davalı erkek 31.07.2014 tarihinde ikinci eşiyle evlenmiştir. Tapu kaydında ise 01.09.2006 tarihinde davalı adına edinilen dava konusu 1 parsel sayılı 4 no.lu bağımsız bölüm 24.06.2014 tarihinde dava dışı üçüncü kişiye satılmıştır.
Dosya içinde “PROTOKOL” başlıklı tarihsiz belge içeriğinde “MADDİ VARLIĞIMIZ: Birbirimizden herhangi bir hak talep etmiyoruz. Mahkemenize sunduğumuz boşanma dilekçesinde belirtmiş olduğumuz üzere eşimle maddi ve manevi mal paylaşımı yaparak anlaşmaya vardık. Mahkemenizce kısa sürede talebimiz yönünde karar vermenizi…” şeklinde ibarelere yer verilmiştir. Boşanma davası dava dilekçesinde sadece protokol sunulduğu belirtilmiş, başkaca açıklayıcı bilgi ve beyana rastlanmamıştır. Ancak ‘kısa sürede boşanma yönünde karar verme’ talebi de vurgulanmıştır.
24.07.2013 günlü ‘ön inceleme ve tahkikat duruşma tutanağında ise, ilk sayfada tarafların dava dilekçesi ve protokol metnini tekrarladıklarına dair beyanları imzaları ile tasdik ettirilmiş, ikinci sayfasında “5-Evdeki eşyaları paylaştık, ziynet eşyası ve çeyiz eşyaları vb mal anlaşmazlığımız ve talebimiz yoktur, ortak taşınır ve taşınmaz malvarlığımız da bulunmamaktadır…protokol ile huzurdaki beyanlar arasında çelişki doğar ise huzurdaki beyanların esas alınmasını talep ediyoruz…” sözcüklerinin duruşma tutanağına yazılarak imzalarının alındığı görülmüştür. Davacı vekilinin cevaba cevap dilekçesinde, Ankara Batı 2. Aile Mahkemesi’nin 2014/.. esasında hile ve kandırma yolu ile iradesinin fesada uğratılmasıyla boşanmanın ferilerine ilişkin talepler konusunda dava açıldığı bildirilmiştir. Boşanma ilamının 6 no.lu bendinde ise aynen “…Maddi-manevi tazminat talepleri ve mal anlaşmazlıkları bulunmadığından bu konularda karar ittihazına yer olmadığına…” hükmolunmuştur.
Somut veriler incelenip irdelendiğinde; yanların mal rejiminden kaynaklanan alacaklarından feragat ettiklerine ilişkin açık ifadelere gerek protokolde, gerek boşanma davası duruşmasındaki beyanlarında yer verdiklerini kabul etmek mümkün değildir. Zira mevcut sözcükler mal rejiminden kaynaklanan alacak haklarından feragatlerini açıklayan yeterlilik taşımamakta üstü örtülü, yoruma muhtaç genel ifadeler niteliğindedir.
Bilindiği üzere; bu tür davalarda genel olarak davacı tarafı kadınlar oluşturmaktadır. Ülkemizde ekonomik ve sosyal koşullara baktığımızda gelir durumu ve malvarlığı iyi olan tarafın genelde erkekler olduğunu söylemek mümkündür. Diğer yandan, boşanma davalarının maddi ve manevi sonuçları yoğun yaşanan davalar olma özelliği gözetildiğinde de, eşlerin öncelikle manevi duygularla hareket ederek (özellikle anlaşmalı boşanmalarda) boşanmayı bir an önce gerçekleştirmeyi hedefledikleri gözlenmektedir. İlerisi yeterince düşünülmeden alelacele düzenlenen protokoller ve beyanlar ile eşler gelecekteki ekonomik durumlarını zora .//..
sokan belgelere tutanaklara imzalar atabilmektedir. Öncelik, bir an önce boşanıp ayrılmayı sağlamak, küçük çocukların velayeti, çeyizler, ev eşyaları olmakta sair haklar ötelenmektedir. İşte boşanma gerçekleşip, yeni bir yaşamın kurulması aşamasında ekonomik zorluklarla karşılaşılınca evlilik birliği içerisinde edinilen mal ve haklar hatırlanmaktadır.
Boşanma davalarının yargılaması sırasında gerek protokol, gerek mahkeme içi ikrar niteliğindeki duruşmadaki beyanlar ile mal rejiminden kaynaklanan alacak haklarından eşlerin feragatleri mümkün ise de, yasa koyucunun bu tür davaların açılabilmesi için on yıllık süre tanıdığı da göz önünde tutularak, protokoldeki ve duruşmadaki ifadelerin eşlerin gerçek iradelerini yansıtıp yansıtmadığını serbestçe (gerekirse hadise şeklinde) araştırıp inceleyerek karar altına alınmalıdır. Mahkemece yanların ekonomik sosyal durumları, yaşları, eğitim seviyeleri, velayetleri verilen müşterek çocukların okulları gibi boşanma dava dosyasına yansıyabilen sair bilgiler gözetilip, gerek duyulursa muhtemel olumsuz ekonomik yansımaları konusunda eşlere uyarıda da bulunulmalıdır. Aksi halde eşlerin ağır sorumluluklarla karşı karşıya kalabilecekleri öngörülmelidir.
Nitekim ekonomik-sosyal durum araştırmasına göre, davacı kadın ilkokul mezunu olup, çalışmamaktadır. Boşanma sonrasında ilköğretimde okuyan iki çocuğu ile birlikte Çorum’da yaşayan erkek kardeşinin yanında yaşamını sürdürmekte malvarlığı da bulunmamaktadır. İlkokul mezunu davalı erkeğin ise aylık 1.000 TL gelir getiren inşaat işlerinde çalıştığı, ikinci eşine ait evde oturduğu, bir otomobil dışında malvarlığının bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Tüm açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde: Yerel mahkemece öncelikle davacı yanın hata-hile iddiası üzerinde durulup, taraf delilleri toplanmalı ve değerlendirilmelidir. Öte yandan, boşanmaya ilişkin kesinleşen ilamın 6. Bendindeki ibarelerin, tarafların düzenledikleri protokol ve duruşmadaki beyanlarında yer alan ifade ve sözcüklerin, davacının katılma alacağından açıkça feragat ettiğini göstermeye yeterli bulunmadığı, yanların aralarındaki akdi ilişkiyi böylece tasfiye ettiklerinin kabulünün mümkün olamayacağı, bu itibarla hükmün bozulmasına karar verilmesi gerektiği düşünüldüğünden, sayın çoğunluğun onama yönündeki görüşlerine katılmıyorum. 17.11.2015

8. Hukuk Dairesi 2015/16727 E. , 2015/19749 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Katılma alacağı

… ile … aralarındaki katılma alacağı davasının kabulüne dair … 12. Aile Mahkemesi’nden verilen … gün ve … sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davalı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:

K A R A R

Davacı vekili, tarafların evlendikten sonra kurulan ve davalının da ortak olarak bulunduğu … İnşaat Mimarlık Ltd. Şti.’nin ve yine … Elektronik Bilgi İşlem Sanayi ve Dış Ticaret Ltd.nin elde ettiği gelirin, yine davalının müteahhitlik yaparak kat karşılığı inşaat sözleşmesi sonucu sahip olduğu … ada … parselde kayıtlı 20 ila 26 nolu bağımsız bölümlerin edinilmiş mal olduğunu, davalının taşınmazların bir kısmını mal kaçırmak amaçlı olarak kardeşi ile amcasına devrettiğini açıklayarak fazlaya ilişkin hakları saklı tutularak 90.000.TL katılma alacağının faizi ile tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, evlilik içerisinde tarafların edindikleri malları bulunmadığını, vekil edeninin babasına ait şirket tarafından yapılan inşaatlardan dolayı bu devirlerin yapılmış olduğunu, ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, taleple bağlı kalınarak davanın kabulü ile 90.000.TL katılma alacağının karar tarihinden faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Maddi olayları ileri sürmek taraflara, hukuki nitelendirme yapmak ve uygulanacak kanun maddelerini belirlemek hakime aittir(6100 sayılı HMK 33. m). iddianın ileri sürülüş şekline göre dava, artık değere katılma alacağı isteğine ilişkindir.
Kural olarak, mal rejiminin devamı süresince, bir eşin sahip olduğu edinilmiş malda, diğer eşin artık değerin yarısı oranında katılma alacak hakkı vardır. Artık değere katılma alacağı; eklenecek değerlerden(TMK 229.m) ve denkleştirmeden(TMK 230.m) elde edilen miktarlar da dahil olmak üzere, eşin edinilmiş mallarının(TMK 219.m) toplam değerinden, bu mallara ilişkin borçlar çıktıktan sonra kalan artık değerin(TMK 231.m) yarısı üzerindeki diğer eşin alacak hakkıdır(TMK 236/1.m). Katılma alacağı Yasa’dan kaynaklanan bir hak olup, bu hakkı talep eden eşin gelirinin olmasına veya söz konusu mal varlığının edinilmesine, iyileştirilmesine ya da korunmasına katkıda bulunulmasına gerek yoktur.
Artık değere katılma alacak miktarı hesaplanırken, mal rejiminin sona erdiği sırada mevcut olan malların, bu tarihteki durumlarına göre, ancak tasfiye tarihindeki sürüm(rayiç) değerleri esas alınır (TMK 227/1, 228/1, 229, 232 ve 235/1. m). Yargıtay uygulamalarına göre, tasfiye anı karar tarihidir.
Belirli bir malın eşlerden birine ait olduğunu iddia eden kimse, iddiasını ispat etmekle yükümlüdür. Eşlerden hangisine ait olduğu ispat edilemeyen mallar onların paylı mülkiyetinde sayılır. Bir eşin bütün malları, aksi ispat edilinceye kadar edinilmiş mal olarak kabul edilir (TMK 222. m).
Yukarıdaki değer tespiti, belirleme ve hesaplamaların yapılabilmesi için gerek görülürse konusunun uzmanı bilirkişi veya bilirkişilerden de yardım alınmalıdır.
Somut olaya gelince; eşler, … tarihinde evlenmiş, … tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün, kesinleşmesiyle boşanmışlardır. Mal rejimi boşanma davasının açıldığı tarih itibarıyla sona ermiştir (TMK 225/son). Sözleşmeyle başka mal rejiminin seçildiği ileri sürülmediğinden evlilik tarihinden mal rejiminin sona erdiği tarihe kadar ise, edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir (4722 sayılı yasanın 10, TMK 202/1.m). Tasfiyeye konu taşınmazlar, eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu … tarihinde edinilerek davalı eş adına tescil edilmiştir. Ancak taşınmazların bağımsız bölümlerinin bir kısmı boşanma davasından kısa bir süre önce bir kısmı ise daha sonra satış suretiyle davalının kardeşi ile amcasına devredilmiştir. Mal rejiminin tasfiyesinde eşlerin bağlı bulunduğu rejime ilişkin hükümler uygulanır (TMK 179.m).
Mahkemece, bilirkişi raporu esas alınarak davanın kabulüne karar verilmiştir. Karara dayanak alınan 17.06.2013 tarihli bilirkişi raporunda dava konusu edilen şirketler yönünden herhangi bir inceleme yapılmadığı, incelemenin mali konularda uzman bir bilirkişi tarafından yapılmasının gerektiği açıklanmış; mahkemece şirketler yönünden talep edilen alacak hakkında bir hüküm kurulmamıştır. Ancak, bu taleple ilgili olarak davacı temyiz talebinde bulunmadığından, yanlışlığa değinilmekle yetinilmiştir.
Dava konusu bağımsız bölümlerin (katların) davalı ile 3. kişiler arasında aktedilen … 27. Noterliğinde düzenleme şeklinde … ve … tarihli Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmeleri uyarınca yapıldığı, tarafların ise bu sözleşmenin imza edilmesinden kısa bir süre önce 08.09.2007 tarihinde evlendikleri görülmektedir. Davalı eş arsa sahiplerine düşen bağımsız bölümler de dahil olmak üzere tamamının inşa bedelinin aynı zamanda müteahhit ve şirket sahibi olan babası tarafından karşılandığını savunmuş; bu husus dinlenen tanıklarca da doğrulanmıştır. Ayrıca evlendikten kısa bir süre sonra kat karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca gerçekleştirilen imalatlardaki inşaat harcamalarının kişisel maldan karşılanmış olması, hayatın olağan akışına da uygun düşmektedir. Hayatın olağan akışına uygun düşmeyeni iddia eden ispat yükünü üzerinde taşır. Bu bakımdan, bağımsız bölümlerin inşa bedelinin edinilmiş maldan karşılandığı davacı tarafından ispatlanamamıştır. “Kat karşılığı inşaat sözleşmesi”; arsa sahibinin arsasının belirli paylarının mülkiyetini yüklenicinin arsa üzerinde inşa edeceği binanın belirlenen bağımsız bölümlerinin teslimi karşılığında, yükleniciye devretmeyi taahhüt etmesi olarak tanımlanabilir. Bu şekilde yüklenici arsa bedeli yerine arsa sahibine bağımsız bölüm (kat) vermek suretiyle, arsa için ayrıca para ödemekten kurtulmakta, kendisine finansman kolaylığı sağlamakta, kendine düşen bağımsız bölümler üzerinden bir kazanç sağlamak istemektedir. Bu kazanç ise; arsa sahibi ile kendisine kalan tüm bağımsız bölümlerin inşası için yaptığı toplam imalat bedeli ile kendisine kalan bağımsız bölümlerin piyasa değeri arasındaki olası farktan oluşmaktadır. Kuşkusuz paylaşım gereği gibi hesaplanmadığı, imalat ve satış fiyatlarındaki ani artış veya düşüşler kazanç durumunu etkileyebileceği gibi zarar edilmesine de yol açabilir.
Yukarıda açıklandığı gibi, davalı, babasının verdiği ve bu nedenle kişisel mal sayılması gereken sermaye ile bağımsız mesleki faaliyet niteliğindeki yüklenici sıfatıyla, kendi bedeni ve fikri çalışması organizasyon becerisi ile kazanç sağlama çabasına girişmiştir. Bu faaliyeti sonunda bir kazanç sağladığı takdirde; bu kazanç, evlilik döneminde elde edilmiş olduğundan; edinilmiş mal niteliğinde olacaktır. ( Suat Sarı Evlilik Birliğinde Yasal Mal Rejimi Olarak Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi, İstanbul 2007, sh 146).
Davalının, yukarıda anılan kat karşılığı inşaat sözleşmeleri uyarınca, inşa edilen binadan kendisine düşen bağımsız bölümlerin bir kısmını mal rejiminin sona erme tarihi olan boşanma dava tarihinden önce bir kısmını ise daha sonra yakınlarına satış yoluya devrettiği hususu tapu kayıtlarının incelenmesinde anlaşılmaktadır. Bu durumda, mahkemece bir inşaatçı, bir mali müşavir ve birde hesap bilirkişi aracılığıyla taşınmazın bulunduğu yerde keşif ve inceleme yapılarak anılan kat karşılığı inşaat sözleşmesi inşa edilen binaya uygulanarak, sözleşmeye göre davalıya kalan bağımsız bölümlerin ve inşaat seviyelerinin belirlenmesi; arsa sahibine ve davalıya düşen tüm bağımsız bölümler dahil olmak üzere, tasfiye tarihi olan karar tarihi itibariyle binanın tamamının imalat bedelinin ve aynı tarih itibariyle davalıya düşen bağımsız bölümlerin rayiç (piyasa) değerlerinin tespit ettirilmesi gerekir. Bu tespit sonucu; davalıya düşen bağımsız bölümlerin rayiç değeri toplamı tüm bağımsız bölümleri içeren binanın maliyet bedelinden fazla olduğu takdirde; bu fark davalının kazancı, aynı zamanda edinilmiş mal niteliğinde alacak ve tasfiye hesabına girecektir. Tasfiye hesabına taşınmazın kendisi girmediği, mevcut kazanç girdiğinden burada TMK’nun 232. maddesinin uygulanması söz konusu olmayacak ve bu şekilde hesaplanan farkın yarısının davacının artık değere katılma alacağı olarak hükmedilmesi; aksi halde talebin reddi gerekecektir.
Mahkemece açıklanan şekilde inceleme yapılmadan eksik inceleme ile yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmesi doğru olmamıştır.
O halde mahkemece yapılacak iş, gerektiğinde keşif yapılarak uzman inşaat ve hesap bilirkişinden rapor alınarak, yukarıda belirtildiği şekilde araştırma ve inceleme yapılması ve gerçekleşecek sonuca göre talep de göz önünde bulundurularak bir karar verilmesinden ibarettir.
Hükmün açıklanan sebeplerle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün taşınmazlara ilişkin bölümünün yukarıda açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK.nun Geçici 3. maddesi yollaması ile HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK’un 440/I. maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 1.537,00 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davalıya iadesine, 05.11.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

 

 

 

 

8. Hukuk Dairesi 2015/21728 E. , 2016/3134 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Katkı Payı

… ile … aralarındaki katkı payı davasının kısmen kabulüne ve kısmen reddine dair 6. Aile Mahkemesi’nden verilen 05.06.2014 gün ve 50/391 sayılı hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtay’ca incelenmesi davalı tarafından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 03.03.2015 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü temyiz eden davalı vekili Av. … ve karşı taraftan davacı vekili Av. … geldiler. Duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanların sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek dosyanın incelenmesi sonucu görülen eksikliklerin ikmali için dosyanın mahal mahkemesine iadesine karar verilmesini takiben eksiklik tamamlanmış olmakla dosya yeniden incelendi gereği düşünüldü:

 

K A R A R

Dava dilekçesiyle; tarafların evlilik dönemi içinde 1997 yılında davalının üyesi olduğu Şirinkent Konut Yapı Kooperatifi tarafından yürütülen konut inşaatı sonucu, İli, .. 22171 ada (1) parsel sayılı taşınmazdaki 5. Blok, 8. kattaki mesken niteliğindeki (16) numaralı daire nedeniyle katkı payı, değer artış payı ve elde edilen kiradan kira alacağı bulunduğu açıklanarak; fazlaya ilişkin hak saklı tutularak 8.000 TL.si katkı ve değer artış payından, 2.000 TL.si ise kira gelirinden olmak üzere toplam 10.000 TL. alacak talep edilmiş; daha sonra 05.05.2014 tarihinde peşin harcı yatırılmak suretiyle, 8.000 olan talep 47.000 TL. daha arttırılarak 55.000 TL.na çıkarılmış ve bu şekilde toplam 57.000 TL’nin yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi istenilmiştir.
Davalı yargılama aşamalarında yinelenen cevap ve beyan dilekçelerinde; kooperatif aidat ve diğer ödemelerini tamamen kendi gelirinden karşıladığını, davalının herhangi katkı ve ödemesinin bulunmadığını savunarak;davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, tarafların gösterilen delilleri toplanıp, keşif ve bilirkişi incelemesi de yapılmak suretiyle alınan 19.06.2013 tarihli bilirkişi raporu hükme esas alınarak;kooperatif üyelik ödemelerine ulaşılamaması nedeniyle, fili bağımsız bölüm olarak kullanılan daire TMK’nun 219. maddesi uyarınca”edinilmiş mal” olarak kabul edilip; karar tarihindeki bilirkişice tespit edilen 110,000 TL.sürüm değernin yarısı olan 55.000 TL’nin davalının artık değere katılma alacağı olduğu belirtilerek; 55.000 TL. için davanın kısmen kabulüne,kira alacağı isteminin reddine karar verilmiş; hüküm, davanın bütünüyle reddine karar verilmesi isteğiyle, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Maddi olayları ileri sürmek taraflara, hukuki nitelendirme yapmak ve uygulanacak kanun maddelerini belirlemek hakime aittir (6100 sayılı HMK 33. m). iddianın ileri sürülüş şekline göre dava, mal rejiminin tasfiyesine bağlı alacak talebine ilişkindir.

Mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde satın alınan tasfiyeye konu mala çalışma karşılığı elde edilen gelirlerle (maaş, gündelik, kar payı vs. gibi) katkıda bulunulduğunun ileri sürüldüğü durumlarda (katkı payı alacağı hesabı için); çalışarak, düzenli ve sürekli gelire sahip eşin, aksi kanıtlanmadıkça, yapabileceği tasarruf oranında katkıda bulunduğunun kabulü gerekir. Yargıtay’ın ve Dairemiz’in devamlılık gösteren uygulamaları da bu yöndedir.
Katkı payı hesabında; öncelikle evlenme tarihinden, malın edinildiği tarihe kadar, eşlerin çalışma sürelerine ve gelirlerine ilişkin belgeler bulundukları yerlerden eksiksiz olarak getirtilmelidir. Çalışmanın sabit olmasına rağmen, bir kısım döneme ilişkin belgelere ulaşılamaması durumunda, ilgili meslek kuruluşlarından ve/veya bilirkişilerden o döneme ilişkin yaklaşık gelir durumu sorulup öğrenilerek, malın edinildiği tarihe kadar ki eşlerin tüm gelirleri ayrı ayrı belirlenmelidir. Sonra, her bir eşin alışkanlıkları, ekonomik ve sosyal statüleri gözetilerek, kişisel harcamaları ile ayrıca kocanın 743 sayılı TKM’nin 152. maddesi gereğince evi geçindirme yükümlülüğü nedeniyle yapabileceği harcama, eşlerin kendi gelirlerinden düşülerek, gerçekleştirebilecekleri tasarruf miktarları ayrı ayrı tespit edilmeli, daha sonra her eşin tasarruf miktarının, birlikte yaptıkları toplam tasarruf miktarı içerisindeki oranı belirlenmelidir. Her bir eşin bulunan bu tasarruf oranı, çalışmaları karşılığı elde ettikleri gelirleriyle malın alımına yaptıkları katkı oranı olarak kabul edilerek, tasfiyeye konu malın dava tarihi itibariyle belirlenecek sürüm (rayiç) değeri ile çarpılmak suretiyle katkı payı alacak miktarlarının hesabı gerekir.
Edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu dönemde; bir eşin sahip olduğu edinilmiş malda, diğer eşin artık değerin yarısı oranında katılma alacak hakkı vardır. Artık değere katılma alacağı; eklenecek değerlerden (TMK. m. 229) ve denkleştirmeden (TMK. m. 230) elde edilen miktarlar da dahil olmak üzere, eşin edinilmiş mallarının (TMK. m. 219) toplam değerinden, bu mallara ilişkin borçlar çıktıktan sonra kalan artık değerin (TMK. m. 231) yarısı üzerindeki diğer eşin alacak hakkıdır (TMK. m. 236/1). Katılma alacağı Yasa’dan kaynaklanan bir hak olup, bu hakkı talep eden eşin gelirinin olmasına veya söz konusu mal varlığının edinilmesine, iyileştirilmesine ya da korunmasına katkıda bulunulmasına gerek yoktur.
Artık değere katılma alacak miktarı hesaplanırken, mal rejiminin sona erdiği sırada mevcut olan malların, bu tarihteki durumlarına göre, ancak tasfiye tarihindeki sürüm (rayiç) değerleri esas alınır (TMK. m. 227/1, 228/1, 232 ve 235/1). Yargıtay uygulamalarına göre, tasfiye tarihi (anı) karar tarihidir.
Belirli bir malın eşlerden birine ait olduğunu iddia eden kimse, iddiasını ispat etmekle yükümlüdür. Eşlerden hangisine ait olduğu ispat edilemeyen mallar onların paylı mülkiyetinde sayılır. Bir eşin bütün malları, aksi ispat edilinceye kadar edinilmiş mal olarak kabul edilir (TMK. m. 222).
Tasfiyeye konu taşınmazın kooperatif üyeliği yoluyla edinilmesi halinde, kooperatife yapılan ödemelerden ve bu ödemelerin isabet ettiği dönemlerden hareketle, mal rejiminin tasfiyesi ile eşlerin alacak miktarları belirlenir. Kooperatif ödemelerin 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi’nin 170. maddesi gereğince mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu 01.01.2002 tarihinden önceki dönemde tamamlanması durumunda eşler lehine katkı payı alacağı, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 202/1. maddesi gereğince edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu 01.01.2002 tarihinden sonraki dönemde tamamlanmasında ise değer artış payı ve/veya artık değere katılma alacak hakkı doğabilecektir.
Kooperatif ödemelerinin bir kısmının mal ayrılığı bir kısmının da edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu dönemlerde yapılmasında; mal ayrılığı dönemindeki ödemelere her bir eşin yaptığı katkı oranı, daha sonra geçerli olacak edinilmiş mallara katılma rejimine kişisel mal olarak geçeceği kabul edilmektedir.
Buna göre; mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde(01.01.2002 tarihine kadar) eşlerin kooperatif ödemelerine yaptıkları katkı oranı, 743 sayılı TKM, Borçlar Kanunu’nun genel hükümleri ile Yargıtay ve Dairemizce kabul edilen “katkı payı alacağı” hesaplam
yöntemi göz önünde bulundurularak belirlenmelidir. Kişisel mal olarak kabul edilen bu katkı oranı, 01.01.2002 tarihinden sonra geçerli olacak edinilmiş mallara katılma rejimi kurallarına göre, hesap edilecek “değer artış payı ve/veya artık değere katılma alacak” miktarlarının tespitinde gözetilecektir.
Bunun için, öncelikle iddia ve savunmalar doğrultusunda kooperatif üyeliğine ve ödemelere ilişkin belgeler, eşlerin katkıda kullandıklarını ileri sürdükleri malvarlıkları (miras, ziynet, bağış vs.) ile mal ayrılığı dönemine ilişkin düzenli ve sürekli gelirlerine (maaş, gündelik, kar payı vs.) ilişkin belgeler bulundukları yerlerden eksiksiz olarak getirtilerek uyuşmazlığın çözümünde göz önünde bulundurulmalıdır. İhtiyaç duyulması halinde, değer tespiti, belirleme ve hesaplamaların yapılabilmesi için konusunun uzmanı bilirkişi veya bilirkişilerden de yardım alınmalıdır.
Somut davaya konu uyuşmazlıkta; tarafların 1990 yılında evlendikleri, 5.Aile Mahkemesine 2011/50 Esasında kayıtlı, 17.01.2011 tarihinde açılan boşanma davasından verilen boşanma kararının 14.06.2011 tarihinde kesinleşmesiyle boşandıkları görülmektedir. Bunun sonucu olarak, taraflar arasındaki mal rejimi boşanma davasının açıldığı 17.01.2011 tarihi itibariyle sona ermiştir. Yine, evlendikleri tarihten itibaren davacının Milli Eğitim Bakanlığı İl Müdürlüğü nezdinde memur, davalının da aynı Bakanlık nezdinde anaokulu öğretmeni olarak maaş gelirli kamu çalışanı oldukları sabittir.
Getirtilen tapu kaydına göre, üzerinden alacak talep edilen ana taşınmazın 5. Blok, 8. Kat (16) numaralı bağımsız bölümün (dairenin), ferdi mülkiyete geçilmediğinden, halen ..adına tapuya kayıtlı olduğu; dosyada mevcut ortaklık belgesine göre, davalının bu kooperatifin 164 üye numarasıyla üyesi olduğu, .. kaydına göre de, anılan Kooperatefin tasfiye halinde olduğu, temsil ve tasfiyenin gerçekleştirilmesi için tasfiye memuru atanmış olduğu; Kooperatif hakkında borçlu sıfatıyla .. İcra Dairesi’nin 2010/61 sayılı icra takip dosyası bulunduğu görülmektedir.
Davacı koperatif ödemelerinin aidat ve toplu ödeme şeklinde 1997-2007 tarihleri arasında, gerek mal ayrılığı rejiminin, gerekse edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu dönemlere yayıldığını, ailenin geçimine ilişkin maaş geliri harcamalarında, davacının evin ve çocukların ihtiyacı için, davalının ise kooperatif ödemelerini yapması şeklinde bir görev paylaşımı yapıldığını açıklamış; buna karşılık davalı ise, mal ayrılığı rejimi dönemindeki ödemeleri kendi maaşından ödendiğinin sabit olduğu gerekçesiyle davacının katkısının kabul edilemeyeceğini,taşınmazın sürüm değerinin dava tarihi yerine karar tarihi esas alınarak belirlenmesinin hatalı olduğunu, kooperatifin aşırı borçlu olduğu ve hakkında icra tehdidi olup; kendisine düşen dairenin de halen kooperatif adına kayıtlı olması nedeniyle bu dairenin de satılma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu savunmuştur.
Yukarda açıklanan yasal düzenleme ve Dairemiz ilke ve uygulamaları göz önüne alındığında;
1- Toplanan delillere ve tüm dosya kapsamına, dava evrakı ve yargılama tutanakları içeriğine ve mevcut deliller mahkemece takdir edilerek karar verildiğini ve takdirde bir isabetsizilik bulunmamasına, özellikle her ne kadar davalının kooperatif üyeliği taraflar arasında mal ayrılığı rejiminin yürürlükte olduğu dönemde başlamışve bu rejimin sona erdiği 01.01.2002 tarihinden önce yapılan ödemeler konusunda ispat yükü kendisine düşen davalının gösterdiği delillerle bu hususu kanıtlanamadığından, TMK’nun 222/son maddesindeki karine uyarınca malın mahkemece “edinilmiş mal” niteliğinde kabul edilmesinin isabetli bulunmasına göre; davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2- Alacak talebine konu edilen dairenin içinde bulunduğu ana yapıda (binada) kat mülkiyeti kurulmuş ise de, ferdi mülkiyete geçilmediği ve (16) numaralı bağımsız bölüm halen kooperatif adına kayıtlı olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle, yukarda edinilmiş mal niteliğinde olduğu belirtilen hakkın, hükme esas alınan bilirkişi raporunda yapılan tasfiye hesabında, sürüm değeri olarak doğrudan taşınmaz (bağımsız bölüm) esas alınarak tespit edilmesi ve mahkemece de bu değer esas alınarak alacağa hükmedilmesi doğru olmamıştır.
Bir başka anlatımla, artık değere katılma alacağı hesabında, tasfiye anındaki sürüm değeri tespit edilecek hak nesnesi (mal); (16) numaralı taşınmaz (daire) olmayıp; ” kooperatif üyelik hakkı” dır. Bu üyelik hakkının sürüm değerinin tesipitinde; üyeye (ortağa) kurada/dağıtımda düşen dairenin özellik ve kalitesi; üyenin kooperatife ödenmemiş aidat ve ek ödeme yükümlülüğünden kaynaklanan borcunun mevcut olup olmadığı;1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 29 ve 30. maddelerindeki sorumluluk şekli konusunda Kooperatif ana sözleşmesinde bir hüküm konulmuşsa, üyenin ek sorumluluğu koşullarının doğup doğmadığı ve kooperatifin amacını yerine getirme yeterliliği hususlarının etkili olacağı açıktır. Bütün bu hususların mahkemece gösterilen deliller çerçevesinde araştırılması ve gerektiğinde bilirkişi incelemesine başvurulması gerekir. Mahkemece bu hususlarda yeterli inceleme ve araştırma yapılmadan karar verildiği görülmektedir. Bu amaçla mahkemece yapılacak iş; üçüncü kişi konumudaki ….Yapı Kooperatifinin tasfiye haline girdiği ve kendisine tasfiye memuru atandığı gözetilerek, HMK’nun 221.maddesinde düzenlenen “üçüncü kişinin belgeyi ibrazı”hükümlerinden yararlanılarak tasfiye memurundan kooperatifin defter kayıt ve belgelerini ibraz etmesi ve bu konuda yazılı açıklama yapmasının istenilmesi, bundan kaçınması halinde de aynı maddedeki açıklık uyarınca tanık sıfatıyla dinlenebileceğinin gözetilmesi; ilgili ticaret sicil müdürlüğünden yapılan genel kurul tutanak ve kararlarını içeren ticaret sicil dosyasının getirtilmesi; kooperatif aleyhine yürütülen icra takip dosyası/dosyalarının getirtilip incelenmesi ve bu dosyalardan hareketle kooperatif aleyhine açılan davaların varlığı tespit edildiği takdirde bu dava dosyaları içinde kooperatif defter ve kayıtlarının bulunabileceğinin dikkate alınması; bunlar yapıldıktan sonra da, mali müşavir, inşaat mühendisi ve emlakçı (taşınmaz simsarı) niteliğindeki uzman kişilerden oluşan üç kişilik bir bilirkişi kurulu oluşturularak, ulaşılabilen kayıt ve belgeler üzerinde inceleme yaptırılması ve ayrıca üyeliğe tahsis edilen dairede de keşif yapılması suretiyle dairenin durumunun üyelik hakkı sürüm değerine etkisi de değerlendirilmek suretiyle davalının “kooperatif üyelik hakkı”nın yeni karar tarihi itibariyle sürüm (rayiç) değerinin tespit etttirilmesi, taraflar yararına oluşmuş usuli kazanılmış hak durumu da gözetilerek gerçekleşecek sonucuna göre bir karar vermek olmalıdır. Bu nedenlerle, açıklanan yönde işlem ve inceleme yapılmak üzere hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarda 2. bentte gösterilen sebeple BOZULMASINA; yakarıda 1. bentte açıklanan sebeple de davalının diğer temyiz itirazlarının reddine, taraflarca HUMK’nun 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 3.757,05 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davalıya iadesine, 23.02.2016 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

Davacı … vekili, evlilik birliği içinde davalı adına üye olunan dava konusu kooperatif dairesinin edinilmesinde davacının da katkısı olup, bu dairenin kira geliri üzerinde hakkı bulunduğunu açıklayarak, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 8.000 TL katkı payı 2.000 TL. kira alacağı olmak üzere 10.000 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş; 05.05.2014 tarihinde harcını tamamladığı dilekçesi ile katkı payı alacağı talebini 55.000 TL olarak ıslah etmiştir.

Davalı … vekili, kooperatifin ödemelerinde ve edinilmesinde davacının katkısı olmadığını, kira gelirlerinin de müşterek kızları tarafından bankadan çekilip kullanıldığını açıklayarak, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne, ilii 8424/12 sokak No: 12 Kat:8 16 numaralı bağımsız bölümdeki taşınmaza karşılık 55.000 TL.nin karar tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi üzerine; hüküm, kabul edilen bölüme yönelik olarak davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Eşler, 05.07.1990 tarihinde evlenmiş, 17.01.2011 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün, 14.06.2011 tarihinde kesinleşmesiyle boşanmışlardır. Mal rejimi boşanma davasının açıldığı tarihte sona ermiştir (TMK 225/son). Sözleşmeyle başka mal rejimi seçilmediğinden evlilik tarihinden 4721 sayılı TMK’nun yürürlüğe girdiği 01.01.2002 tarihine kadar mal ayrılığı (743 sayılı TKM 170.m), bu tarihten mal rejiminin sona erdiği tarihe kadar ise, edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir (4722 sayılı Yasa’nın 10, TMK 202. maddeler). Mal rejiminin tasfiyesinde eşlerin bağlı bulunduğu rejime ilişkin hükümler uygulanır (TMK 179.m).
Dava konusu mesken kooperatif üyeliği yoluyla edinildiğinden kooperatife yapılan ödemeler ve bu ödemelerin isabet ettiği dönemlerden hareketle tarafların alacaklarının belirleneceği kuşkusuzdur.
Dava konusu 16 nolu kooperatif dairesi ile ilgili hesaplamanın 1998-2008 yılları arasında ödemeler yapıldığı dikkate alındığında 01.01.2002 öncesi ve sonrası dönemler için ayrı ayrı hesaplama yapılması gerektiği açıktır. Ancak, bu dönemler itibarıyla yapılan ödeme miktarlarına ulaşılamadığı da bir gerçektir. Çoğunluğun kabul ettiği gibi kooperatifin tasfiyeye girdiği gözetilerek bu hususların araştırılması, ayrıca icra takip dosyasının yeniden incelenerek kayıt ve belgeler üzerinden piyasa sürüm değerinin yeniden belirlenmesi ve sonucuna göre davacının alacak miktarının tespit edilmesi gerektiği düşünülebilir ise de gerek mahkemece gerek Dairenin eksiğe gönderme sonucu gelen yazı cevaplarında kooperatifle ilgili gerekli kayıt ve belgelere ulaşılamadığı bildirilmiştir.
Dava konusu Daire’nin 2007 yılında teslim edildiği, kiraya verilerek kira geliri dahi elde edildiği, her iki tarafın da çalışarak gelir elde etmeleri ve elde ettikleri gelirleri ile davalının 01.01.2002 öncesi dönem bakımından TKM’nin 152. maddesindeki evi geçindirme yükümlülüğü düşünüldüğünde davacının bu dönemdeki ödemeler bakımından katkı oranının en az %50 olacağı, 01.01.2002 sonrası dönemle ilgili ödemeler bakımından ise, davalının kişisel mal veya gelirle ödeme İddiası bulunmadığına göre, davacının yasa gereği yapılan ödemelerden dolayı tespit edilecek artık değer üzerinden yarı oranda katılma alacağı doğacağı, bozma sonrası dahi yapılacak hesaplamada yeni karar tarihine en yakın kooperatif dairesinin piyasa sürüm değerinin hesaplamada dikkate alınması gerekeceğinden meydana gelecek artış sebebiyle davacının alacak miktarının hükmedilen alacağın altına düşme imkanı olamayacağı, fazla alacak çıkması halinde dahi davalının temyize gelmesinden dolayı yeni hükümde usuli kazanılmış hak nedeniyle 55.000 TL’den fazlaya hükmedilemeyeceği, icra takibi sebebiyle dairenin değerinde meydana gelebilecek değer azalmasının dahi bu miktarın altında bir alacak çıkması sonucunu doğurmayacağı da gözetildiğinde taraflarca yeni giderler yapılmasına neden olacak bozmanın usul ekonomisine aykırı olacağı ve bu hususun temyize gelen davalının da lehine olmadığı, temyize konu hükmün onanması gerektiği düşüncesi ile değerli çoğunluğun hükmün bozulması yönünde ki görüşüne katılmıyoruz. 23.02.2016

 

 

 

8. Hukuk Dairesi 2016/20857 E. , 2016/16340 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Katılma Alacağı

… ile … aralarındaki katılma alacağı davasının reddine dair …Aile Mahkemesi’nden verilen 07.11.2013 gün ve 2013/21 Esas, 2013/203 Karar sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR

Davacı … vekili, dava dilekçesinde belirtilen taşınmazlar nedeniyle mal rejiminin tasfiyesi ile alacak isteğinde bulunmuştur.
Davalı … vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, dava konusu 2278 ada 12 parselde bulunan 3 nolu bağımsız bölümün ….adına kayıtlı olduğu, diğer dava konusu 278 ada 35 parsel sayılı taşınmazın davacı ile davalı adına 1/2 hisse oranında kayıtlı olduğu, davacı vekilinin verilen kesin süre geçtikten sonra tanık bildirdiği için tanığın dinlenmediği, ayrıca tanık dinlenmiş olsaydı dahi bu beyanı destekleyici dosyaya başka bir delil sunulmadığından bu tanık beyanının hükme esas alınamayacağı, davacı vekilinin katkı payı alacağına yönelik iddiasını ispatlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına, mevcut deliller mahkemece takdir edilerek karar verildiğine ve takdirde bir isabetsizlik bulunmadığına, tasfiyeye konu 278 ada 35 parsel sayılı taşınmazın evlilik birliği devam ederken 20.07.1995 tarihinde satın alınarak 1/2’şer oranda davacı ve davalı adına paylı mülkiyet şeklinde tescil edildiğine ve halen tapu sicilinde aynı şekilde ve oranda kayıtlı bulunduğuna, evlilik birliği devam ederken serbest iradeleri ile gerçekleştirdikleri bu paylaşımla her bir payın o eşin kişisel mal grubuna terk edildiğinin kabul edilmesi gerektiğine, paylaşımdan sonra davalının payına katkıda bulunulduğu davacı tarafça iddia ve ispat edilmediğine göre davacı vekilinin tasfiyeye konu 278 ada 35 parsele yönelik temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2-Davacı vekilinin 2278 ada 12 parselde bulunan 3 nolu bağımsız bölüme yönelik temyiz itirazlarına gelince;
Maddi olayları ileri sürmek taraflara, hukuki nitelendirme yapmak ve uygulanacak kanun maddelerini belirlemek hakime aittir (6100 s.lı HMK 33 m). İddianın ileri sürülüş şekline göre dava, anılan taşınmaz ile ilgili katkı payı alacak isteğine ilişkindir.
01.01.2002 tarihinden önce 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi’nin (TKM) yürürlükte olduğu dönemde, eşler arasında yasal mal ayrılığı rejimi geçerliydi (TKM 170 m). TKM’de, mal rejiminin tasfiyesine ilişkin düzenleme mevcut olmadığından, eşlerin bu dönemde edindikleri malvarlığının tasfiyesine ilişkin uyuşmazlık, aynı Kanunun 5. maddesi yollamasıyla Borçlar Kanunu’nun genel hükümleri göz önünde bulundurularak “katkı payı alacağı” hesaplama yöntemi kurallarına göre çözüme kavuşturulmalıdır. Zira Borçlar Kanunu, Medeni Kanunun tamamlayıcısı olarak kabul edilmiştir (eBK 544, TBK 646 m).

 

 

Mal ayrılığı rejiminde; eşler kendi malları üzerinde tasarruf yetkisine ve intifa hakkına sahiptir ve mallarının idaresi kendisine aittir (TKM 186/1 m). Her birinin malları, geliri ve kendi kazançları yine kendilerine ait kişisel mallarıdır (TKM 189 m). Kadın veya kocanın, mal rejiminin devamı sırasında diğerinin edindiği mal varlığına katkısı nedeniyle katkı payı alacağı isteğinde bulunabilmesi için mutlaka para ya da para ile ölçülebilen maddi veya hizmet değeriyle katkıda bulunması gerekir.
Mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde satın alınan tasfiyeye konu mala çalışma karşılığı elde edilen gelirlerle (maaş, gündelik, kar payı vs gibi) katkıda bulunulduğunun ileri sürüldüğü durumlarda; çalışarak, düzenli ve sürekli gelire sahip eşin, aksi kanıtlanmadıkça, yapabileceği tasarruf oranında katkıda bulunduğunun kabulü gerekir. Yargıtay’ın ve Dairemizin devamlılık gösteren uygulamaları da bu yöndedir.
Bu açıklamalar doğrultusunda; öncelikle evlenme tarihinden, malın edinildiği tarihe kadar, eşlerin çalışma sürelerine ve gelirlerine ilişkin belgeler bulundukları yerlerden eksiksiz olarak getirtilmelidir. Çalışmanın sabit olmasına rağmen, bir kısım döneme ilişkin belgelere ulaşılamaması durumunda, ilgili meslek kuruluşlarından ve/veya bilirkişilerden o döneme ilişkin yaklaşık gelir durumu sorulup öğrenilerek, malın edinildiği tarihe kadar ki eşlerin tüm gelirleri ayrı ayrı belirlenmelidir. Sonra, her bir eşin alışkanlıkları, ekonomik ve sosyal statüleri gözetilerek kişisel harcamaları ile ayrıca kocanın 743 sayılı TKM’nin 152. maddesi gereğince evi geçindirme yükümlülüğü nedeniyle yapabileceği harcama, eşlerin kendi gelirlerinden düşülerek, gerçekleştirebilecekleri tasarruf miktarları ayrı ayrı tespit edilmeli, daha sonra her eşin tasarruf miktarının, birlikte yaptıkları toplam tasarruf miktarı içerisindeki oranı belirlenmelidir. Her bir eşin bulunan bu tasarruf oranı, çalışmaları karşılığı elde ettikleri gelirleriyle malın alımına yaptıkları katkı oranı olarak kabul edilerek, tasfiyeye konu malın dava tarihi itibariyle belirlenecek sürüm (rayiç) değeri ile çarpılmak suretiyle katkı payı alacak miktarları hesaplanır.
Sözü edilen değer tespiti, belirleme ve hesaplamaların yapılabilmesi için gerek görülmesi durumunda konusunun uzmanı bilirkişi veya bilirkişilerden de yardım alınmalıdır. Tasfiyeye konu birden fazla malın bulunması durumunda, her biri için aynı yöntem uygulanır.
Somut olaya gelince; eşler, 10.10.1986 tarihinde evlenmiş, yabancı Neustadt a. Rbge Sulh Mahkemesi’nde 2011 yılında açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün, 25.01.2012 tarihinde kesinleşmesiyle boşanmışlardır. Anılan yabancı mahkeme ilamının tanınmasına ilişkin İzmir 14. Aile Mahkemesi’nin 2012/863 Esas-2013/229 Karar sayılı kararı 23.07.2013 tarihinde kesinleşmiştir. Mal rejimi boşanma davasının açıldığı tarih itibarıyla sona ermiştir (TMK 225/son). Sözleşmeyle başka mal rejiminin seçildiği ileri sürülmediğinden evlilik tarihinden 4721 sayılı TMK’nun yürürlüğe girdiği 01.01.2002 tarihine kadar mal ayrılığı(TKM 170.m), bu tarihten mal rejiminin sona erdiği tarihe kadar ise, edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir (4722 sayılı yasanın 10, TMK 202/1.m). Tasfiyeye konu 2278 ada 12 parselde bulunan 3 nolu bağımsız bölüm, eşler arasında mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu 23.11.1992 tarihinde ferdileşme suretiyle davalı eş adına tescil edilmiş, 31.05.2011 tarihinde dava dışı Hatice Çelebi isimli kişiye devredilmiş, ondan 17.06.2011 tarihinde dava dışı Melahat Güntemur isimli kişiye devredilmiş, daha sonra ise 20.08.2014 tarihinde davalı eş adına devredilerek tescil edilmiştir. Mal rejiminin tasfiyesinde eşlerin bağlı olduğu rejime ilişkin hükümler uygulanır (4721 s.lı TMK 179 m).
Boşanma dava tarihine çok yakın bir tarihte davalının söz konusu taşınmazı elden çıkarması, ondan sonraki tarihlerde de kısa aralıklarla birden fazla el değiştirdikten sonra boşanma ilamının kesinleşmesinden sonra tekrar davalı adına tescil edilmesine göre davalının, davacının mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacak hakkını ortadan kaldırmak amacıyla ve kötüniyetle elden çıkardığından söz konusu 3 nolu bağımsız bölümün mal rejiminin sona erdiği anda mevcut olduğu kabul edilmelidir.

 

 

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Hâkimin davayı aydınlatma görevi” başlıklı 31. maddesine göre, “Hâkim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu olduğu durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir, soru sorabilir, delil gösterilmesini isteyebilir.”
Hakimin davayı aydınlatma ödevi olarak ifade edilen bu düzenleme ile doğru hüküm verebilmesi ve maddi gerçeğin bulunabilmesi amaçlanmıştır. Düzenlemede her ne kadar “açıklama yaptırabilir” denilmişse de, bunun, hâkimin davayı aydınlatması için bir “ödev” olduğunu kabul etmek gerekir. Çünkü davayı aydınlatma ödevi sayesinde hâkim, iddia ve savunmanın doğru ve tam olarak anlaşılmasını sağlayacak ve bu şekilde doğru olmayan bir kararın verilmesini önleyecektir (Pekcanıtez H., Atalay O., Özekes M., age, s. 248 vd).
Mahkemenin hüküm vermesi için, kendisine yöneltilen talebin formüle edilmesi ve ileri sürülmesi tarafların görevi ise de, bunları anlamlandırmak veya gerektiğinde açıklattırmak hâkimin görevidir. Ancak bu durum, hâkimin tarafların ileri sürmediği vakıaları ileri sürmelerine imkan vermesi veya hatırlatması anlamını taşımaz. Burada mevcut olmayanın talep edilmeyenin ortaya çıkartılması değil, talep edilenin netleştirilmesi, aydınlatılması ve belirlenmesi söz konusudur
Yukarıda yapılan açıklamaların ışığında, somut uyuşmazlık incelendiğinde; davacı vekili dava dilekçesinde, vekil edeninin yıllardır Almanya’da işçi olarak çalıştığını, evlilik tarihine kadar olan tüm birikimlerini ve evlilik birliği içinde oluşan tüm kazancını davalıya vermek suretiyle tasfiyeye konu taşınmazın edinilmesine katkıda bulunduğunu iddia ettiğine göre, her ne kadar davacının birikimine ve kazancına ilişkin kayıtların neler olduğu ve nereden temin edilebileceği konusunda dava dilekçesinde açıklamada bulunulmamış ise de; mahkemece 6100 sayılı HMK’nun 31. maddesi uyarınca hâkimin davayı aydınlatma görevi kapsamında, davacı taraftan bu hususta açıklama yapmasının istenmesi, bu itibarla toplanan ve toplanacak olan tüm deliller birlikte değerlendirilerek yukarıda belirtilen ilke ve esaslara göre sonucu uyarınca bir karar verilmesi gerekirken, davanın reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının yukarıda (2) nolu bentte yazılı gerekçelerle kabulüyle hükmün 2278 ada 12 parselde bulunan 3 nolu bağımsız bölüme ilişkin kısmının 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, davacı vekilinin 278 ada 35 parselde kayıtlı taşınmaza ilişkin temyiz itirazlarının yukarıda (1) nolu bentte yazılı nedenlerle REDDİNE, taraflarca HUMK’nun 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 27,70 TL peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 01.12.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.