AÇIKLAMA: 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe girmiş ve hukukumuza aile konutu hakkında yeni bir kavram girmiştir. Buda beraberinde aile konutunun hukuki statüsü ve toplumsal durumu, hayatın olağan akışı içindeki tasarruf işlemleri bakımından yargı kararlarında bile çelişkiye düşülmüştür. TMK m. 193’e göre kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, eşlerden her biri diğeri ve üçüncü kişilerle her türlü hukuki işlemi yapabilir. Kanun koyucu aile konutu bakımından bu hükme bir istisna getirmiştir. TMK m.194’e göre eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunun devir edemez veya aile konutu üzerindeki hakların sınırlayamaz. Aynı maddenin üçüncü fıkrasında ise aile konutu olarak özgülenen taşınmaz malın maliki olmayan eşin, kütüğüne konutla ilgili şerhin verilmesini tapu müdürlüğünden isteyebileceği ifade edilmiştir. Türk mahkeme kararlarında “aile konutu şerhinin hukuki niteliği ve etki alanı hususu tartışmalıdır.
Yargıtay 2015 yılında aile konutu şerhinin üçüncü kişilere etkisi ile ilgili görüşünü değiştirmiştir. 2015 yılından önce ki karar ve görüşlere göre Yargıtay HGK kararına bakacak olursak (E. 2006/2-591 K. 2006/624 T. 4.10.2006)
1- İlk derece mahkemesi aile konutu şerhinin kurucu olduğu ve tapu sicilinde ki kayda bakılacağı şerh olmadan alan malikin iyi veya kötü niyetine bakılamayacağına karar vermiştir.
2- Özel Daire ise, aile konutu olarak özgülenen taşınmaz malın maliki olmayan eş, tapu kütüğüne konutla ilgili gerekli şerhin verilmesini istememiş olsa bile işlem tarafı üçüncü kişi kötü niyetli ise şerhin yokluğuna rağmen kazanımının korunamayacağını kabul etmektedir. Özel dairenin yaklaşımı bizi Medeni Kanun m.1023 e götürür. ‘’Tapu kütüğündeki tescile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya bir başka ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur.’’
3-HGK kararında ise özel daireyi benimseyecek şekilde olmuş. Kurucu şerh olması münasebetiyle iyi niyete bakılmaması usul ve yasalara aykırıdır demiş olup TMK m. 1023 e uygun hareket etmiştir.
KARŞI OY : 2. Hukuk dairesi üyesi Ömer Uğur Gençcan ’ nın karşı oy yazısında en önemli nokta ise hayatın olağan akışı içinde evlilik birliğinde taşınmazların tapu kayıtlarının erkekler üzerine tescil edildiği , aile konutu olduğunun ispatı içinde şerh ve bunun tescili yükü kadın için ayrıca külfet olacağından karşıt görüş beyan etmiştir.
2015 yılından sonra Ömer Uğur Gençcan’ nın Yargıtay 2. Hukuk dairesinin başkanı seçilmesinden sonra daire görüş değiştirip aile konutu şerhini artık kurucu olarak değerlendirmemiş açıklayıcı kabul etmiştir.
SONUÇ: Artık aile konutu şerhi olmasa dahi aile konutu iyi niyetli veya kötü niyetli şahısa satılsa bile hakim müdahalesiyle eşlerden her biri tapunun iptalini sağlayabilir. Bu kararda da yargı bakımından ailenin kutsallığı bir kez daha vurgulanmıştır. Söz konusu emsal karar aşağıdadır. 22.03.2019
Stj.Av.Yunus HOŞ
Hukuk Genel Kurulu
2013/2056 E.
2015/1201 K.
MÜŞTEREK ÇOCUKLARIN KULLANDIĞI KREDİYE TEMİNAT OLARAK AİLE KONUTUNA İPOTEK KONULMASI
AİLE KONUTUNA İPOTEK KONULURKEN EŞİN AÇIK RIZASININ ARANMASI
ANNE BABA İLE AYNI ÇATI ALTINDA YAŞAYAN ÇOCUKLARIN KREDİ ÇEKMESİ
AİLE KONUTU ÜZERİNDEKİ İPOTEĞİN KALDIRILMASI İSTEMİ
EŞİN RIZASI BULUNMAYAN HALLERDE AİLE KONUTUNA İPOTEK KONULMASI
TÜRK MEDENİ KANUNU (TMK) (4721) Madde 193
TÜRK MEDENİ KANUNU (TMK) (4721) Madde 194
“İçtihat Metni”
Taraflar arasındaki “ipoteğin kaldırılması” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Küçükçekmece 2. Aile Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 27.07.2011 gün ve 2011/29 E. 2011/964 K. sayılı kararın incelenmesi davalılardan T. V.Bankası T.A.O. vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 15.10.2012 gün ve 2011/23336 E. 2012/24471 K. sayılı ilamı ile;
“… Davacının eşi olan davalılardan Mehmet’in adına tapuda kayıtlı olan ve aile konutu olarak kullanılan taşınmaz üzerine 30.11.2007 tarihinde dava dışı A.. M..ve Boya Sanayi Limitet Şirketinin kullandığı kredinin teminatını teşkil etmek üzere ipotek tesis edildiğinde çekişme bulunmamaktadır. Dava dışı şirketin ortakları arasında davacı ve davalı eş Mehmet’in müşterek çocukları olan Murat ve Serhat’ da bulunmaktadır. Murat ve Serhat, dava konusu taşınmazda davacı ve davalı Mehmet ile birlikte oturmaktadır. İpotek işlemi, davacı ve davalı eş ile aynı çatı altında oturan müşterek çocukların kullandığı krediye teminat teşkil etmek üzere kurulmuş bulunmasına göre, Murat ve Serhat’ın annesi olan davacının ipotek işlemini bilmemesi hayatın olağan akışına aykırı düşer. Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanımını hukuk düzeni korumaz (TMK.md.2). Davacının, Türk Medeni Kanununun 194. maddesindeki korumadan faydalanmasına imkan bulunmamaktadır. Davanın reddi gerekirken, yazılı gerekçe ile kabulü doğru görülmemiştir…”
gerekçesiyle oyçokluğu ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, aile konutu üzerindeki ipoteğin kaldırılması istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkili ile davalının 15.06.1982 tarihinden bu yana evli olduklarını, davalı eş adına tapuda kayıtlı olup 1997 yılından itibaren müşterek çocukları M.. P.. ve S.. P.. ile birlikte yaşadıkları ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)’nun 194. maddesi anlamında aile konutu niteliğinde bulunan taşınmazın, davalı eş tarafından müvekkilinin bilgisi ve muvafakati dışında, dava dışı A..M.. Boya San. Tic. Ltd. Şti. ile diğer davalı T. V. Bankası T.A.O. arasında imzalanan kredi sözleşmesinin teminatı olarak davalı banka lehine ipotek ettirildiğini, kredi borcunun ödenmemesi üzerine davalı bankaca başlatılan icra takibi üzerine bu durumdan haberdar olunduğunu, davalıların kötüniyetli olduklarını, müvekkilinin ipotek işlemine açıkça muvafakatinin bulunmadığını ileri sürerek, aile konutu üzerine konulan ipoteğin kaldırılmasını ve icra takibinde taşınmazın satışının teminatsız olarak durdurulmasını talep ve dava etmiştir.
Davalı T. V.Bankası T.A.O. vekili, dava konusu taşınmazın tapu kaydında aile konutu olduğuna dair bir şerhin bulunmadığını, müvekkili bankanın iyiniyetli olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı M.. P.., yapılan usuli tebligata rağmen yargılamalara katılmamıştır.
Mahkemece, TMK’nın 194/1. maddesinde eşlerin fiil ehliyetine getirilen sınırlamanın aile konutuna şerhin konulması ya da konulmaması koşuluna bağlanmadığı, üçüncü kişinin iyiniyetli olup olmamasının herhangi bir öneminin bulunmadığı, eldeki davada davacı eşin rızası alınmaksızın aile konutunun ipotek olarak davalı eş tarafından gösterilmesinin TMK’nın 194/1 maddesine aykırılık teşkil ettiğinden bahisle davanın kabulü ile dava konusu aile konutu üzerindeki ipoteğin kaldırılmasına dair verilen karar, davalı T. V. Bankası T.A.O. vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıda açıklanan nedenlerle oyçokluğu ile bozulmuştur.
Mahkemece, önceki gerekçelerle ipoteğin kaldırılmasına dair ilk kararda direnilmiştir.
Direnme kararı, davalı T. Vakıflar Bankası T.A.O. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; ipotek işleminin davacı ve ipotek veren davalı ile aynı çatı altında oturan müşterek çocukların kullandığı krediye teminat teşkil etmek üzere kurulmuş bulunmasına göre, bu hususun davacının ipotek işleminden haberdar olup bu işleme muvafakat ettiği anlamına gelip gelmediği noktasında toplanmaktadır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 194/1. maddesine göre,
“Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz.”
Bu madde hükmü ile aile konutu şerhi konulmuş olmasa da eşlerin birlikte yaşadıkları aile konutu üzerindeki fiil ehliyetleri sınırlandırılmıştır. Sınırlandırma aile konutu şerhi konulduğu için değil, zaten var olduğu için getirilmiştir. Bu sebeple tapuya aile konutu şerhi verilmese bile o konut aile konutu özelliğini taşır. Anılan madde hükmü ile getirilen sınırlandırma, emredici niteliktedir. Dolayısıyla bu haktan önceden feragat edilemeyeceği gibi eşlerin anlaşmasıyla da ortadan kaldırılamaz ve açık rıza ancak “belirli olan” bir işlem için verilebilir.
TMK’nın 193. maddesi ile eşlerin birbirleri ve üçüncü kişilerle olan hukuki işlemlerinde özgürlük alanı tanınmış olmakla birlikte TMK’nın 194. madde hükmü ile eşlerin aile konutu ile ilgili bazı hukuksal işlemlerinin diğer eşin rızasına bağlı olduğu kuralı getirilerek eşlerin hukuki işlem özgürlüğü, “aile birliğinin” korunması amacıyla sınırlandırılmıştır. Buna göre, eşlerden biri diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez ve aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz.
Bu cümleden hareketle, aile konutunun maliki olan eş aile konutundaki yaşantıyı güçlüğe sokacak biçimde, aile konutunun ipotek edilmesi gibi tek başına bir ayni hakla sınırlandıramaz. Bu sınırlandırma ancak diğer eşin açık rızası alınarak yapılabilir.
TMK’nın 194. maddesi yetkili eşin izni için bir geçerlilik şekli öngörmemiştir. Bu nedenle sözkonusu izin bir şekle tabi olmadan, sözlü olarak dahi verilebilir. Ancak maddenin ifadesinden de anlaşılacağı üzere, iznin “açık” olması gerekir (GÜMÜŞ, Mustafa Alper, Türk Medeni Kanununun Getirdiği Yeni Şerhler; Vedat Kitapçılık, İstanbul 2007, Birinci Basıdan İkinci Tıpkı Bası, 41-42 sh.).
Her ne kadar ipotek doğrudan doğruya aile konutundan faydalanma ve oturma hakkını engellemiyorsa da, hak sahibi eşin kötüniyetli ve muvazaalı işlemleri ile aile konutunun elden çıkarılma tehlikesi nedeniyle ipotek işlemine diğer eşin açık rızası şarttır.
Somut olayda, davalı eş dava konusu aile konutu üzerinde diğer davalı banka lehine ipotek tesis etmiş, bu işlem sırasında davalı banka tarafından davacı eşin açık rızası alınmamıştır.
Yukarıda açıklanan kurallar çerçevesinde ipotek işleminin, davacı ve davalı eş ile aynı çatı altında oturan müşterek çocukların kullandığı krediye teminat teşkil etmek üzere kurulmuş bulunmasının da önemi bulunmamaktadır. Bu durumda, TMK’nın 194/1 maddesi eşin açık rızasını aradığından, yapılan işlemin geçerli olduğunu kabul etmek imkansızdır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bir kısım üyelerce; ipotek işleminin kurulmasına neden olan, davacı ve davalı eş ile aynı çatı altında oturan müşterek çocukların kullandığı krediden ve dolayısıyla da ipotek işleminden davacı eşin haberdar olmadığını kabul etmenin hayatın olağan akışına aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de yukarıda açıklanan nedenlerle bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
Hal böyle olunca, mahkemece, yukarıda açıklanan yasal düzenleme ve ilkelere uygun değerlendirme yapılarak davanın kabulüne karar verilmesi ve bu kararda direnilmesi usul ve yasaya uygun olup; direnme kararının onanması gerekir.
SONUÇ: Davalı T. V.Bankası T.A.O. vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerden ONANMASINA, aşağıda dökümü yazılı (13.637,70 TL) harcın temyiz edenden alınmasına, 15.04.2015 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
T.C.
Yargıtay
2. Hukuk Dairesi
E: 2015/6593 K: 2018/13387 K.T.: 22.11.2018
MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Aile Konutu Şerhinin Kaldırılması
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davalı tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava, tapu kütüğündeki “Aile konutu” şerhinin terkini isteğine ilişkindir. Mahkemece; dava tarihi itibariyle tarafların ayrı yaşadıkları, konutun kentsel dönüşüm kapsamında kaldığı, hali hazırda ortada konut bulunmadığı gibi konutun yıkılmasından önce de tarafların ayrı yaşamaları dolayısıyla taşınmazın aile konutu niteliğinin bulunmadığı gerekçesiyle şerhin terkinine karar verilmiş, kararı davalı temyiz etmiştir.
Taşınmazın kentsel dönüşüm alanında kalması, başka sebepler bulunmadıkça tek başına aile konutu şerhinin kaldırılmasını gerektirmez. Çünkü, Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki 6306 sayılı Kanun, üzerindeki bina yıkılarak arsa haline gelen taşınmazlarda, daha önce kurulmuş olan kat irtifakı veya kat mülkiyetinin ilgililerin muvafakatleri aranmaksızın Bakanlığın talebi üzerine tapu kütüğünden re’sen terkin edilerek, önceki vasfı ile malikleri adına payları oranında tescil edileceğini, bu taşınmazların sicilinde bulunan taşınmazın niteliği, ayni ve şahsi haklar ile temlik hakkını kısıtlayan veya yasaklayan her türlü şerhin, hisseler üzerinde devam edeceğini hükme bağlamıştır. (6306 s. K. m.6/1) Tapu Kütüğüne konulan “Aile konutu” şerhi, malikin temlik hakkını kısıtlayan bir şerh (Tapu Sicili Tüzüğü m. 49/1-c) niteliğinde olduğuna göre, yukarıda anılan Kanun gereği, bu şerhin, pay üzerinde devam edeceği tabidir. Yine temyiz dilekçesine eklenilen belgeden kentsel dönüşümden sonra aile konutu olduğu iddia edilen yere ilişkin tapu kaydının oluşturulduğu anlaşılmaktadır. O halde, taşınmazın sırf kentsel dönüşüm alanında kalıyor olması, şerhin kaldırılması için yeterli değildir. Bu bakımdan yerel mahkemenin buna ilişkin gerekçesi doğru bulunmamıştır. Bununla birlikte davalı erkeğin 6284 sayılı yasa uyarınca evden uzaklaştırıldığı bunun üzerine tarafların ayrı yaşamaya başladıkları, ayrı yaşamaya başlamadan önce dava konusu taşınmazda birlikte oturdukları ve bu yerin aile konutu vasfını taşıdığı, erkeğin aile konutundan ayrılıp başka yere taşınması, evlilik birliğinin devam ettiği de dikkate alındığında taşınmazın aile konutu olma özelliği ortadan kaldırmaz. O halde davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.
Kaynak : https://karararama.yargitay.gov.tr/YargitayBilgiBankasiIstemciWeb/