Gayrimenkul alıcısı iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekâlet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil sorumlu olur.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekâlet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK’nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
İlgili Yargıtay kararı aşağıdadır.
https://emsal.yargitay.gov.tr/BilgiBankasiIstemciWeb/yeniTasarim/index.jsp
1. Hukuk Dairesi 2014/12197 E. , 2015/15292 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ : … ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından duruşma istemli olarak temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi … raporu okundu, açıklamaları dinlendi, duruşma isteğinin süresinden sonra yapıldığı anlaşılmakla reddine karar verilerek, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal tescil, olmadığı takdirde tazminat isteklerine ilişkindir.
Davacı; davalılardan … kardeşi olduğunu, 10-15 yıldır Tokat’a gelmediğini ve taşınmaz fiyatlarından haberi olmadığını, paraya ihtiyacı olması nedeniyle davalı … taşınmazların satışı için vekaletname talep ettiğini ve 160.000.TL para verdiğini, tarafların anlaşmalarına göre davalının, davacının hisselerini piyasa rayiç değerinden satın alacağını ve bakiye bedeli de davacıya ödeyeceğini, bu amaçla davacının oğlu ve eşine vekaletname verdiğini, daha sonra dava konusu Tokat ilindeki 3,4 (tevhiden 11) ve 115 (ifrazen 1830, 1831, 1832, 1833, 1834) parseller ile Bilecik ilindeki 33 ve 75 parsel sayılı taşınmazlardaki paylarının düşük bedellerle davalı Betül’e tevkil yetkisi kullanılarak devredildiğini öğrendiğini, Bilecik ilindeki taşınmazların azilname tarihinden sonra temlik edildiğini, vekalet görevinin kötüye kullanıldığını, ayrıca vekâletin hile ile alındığını, dürüstlük kuralına aykırı işlemler ile paylarının iktisap edildiğini ileri sürerek, tapu kayıtlarının iptali ile adına tesciline, olmadığı taktirde tazminata karar verilmesini istemiştir.
Davalı …; davacı ile payların satışı konusunda anlaştıklarını, satış bedelinin ödendiğini ve bu nedenle vekâletname verildiğini, iddiaların doğru olmadığını belirterek davanın reddini savunmuş, diğer davalılar ise vekâletnamelerdeki yetkiye istinaden işlem yaptıklarını belirterek davanın reddini istemişlerdir.
Mahkemece, iddiaların kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; … Noterliğinin 20.10.2010 tarih ve 15527 yevmiye numaralı vekâletnamesi ile, davacının davalı … eşi ve oğlu dava dışı … ile …’ye Tokat ve Bilecik illerindeki taşınmazlardaki paylarının satışı hususunda vekâletname verdiği, vekil … tarafından anılan vekâletnamedeki yetkiye dayalı olarak … 1. Noterliğinin 12.11.2010 tarih ve 28507 yevmiye numaralı vekâletname ile davalı … vekil tayin edildiği ve bu vekaletnameye dayalı olarak Tokat ilindeki 3,4 (tevhiden 11 parsel) ve 115 (ifrazen 1830, 1831, 1832, 1833, 1834) parsel sayılı taşınmazdaki davacıya ait payların 25.11.2010 tarihinde davalı vekil …. tarafından davalı …’ye satış suretiyle temlik edildiği, yine dava dışı vekil … tarafından Manisa 1. Noterliğinin 02.07.2012 tarihli ve 16100 yevmiye numaralı vekaletnamesiyle davalı …’un vekil tayin edildiği, bu vekilin de ,,, ilindeki 13 ve 75 parsel sayılı taşınmazdaki davacıya ait payları davalıya 09.07.2012 tarihinde satış suretiyle temlik ettiği, davacının … 12. Noterliğinin 28.06.2012 tarih ve 11511 yevmiye numaralı azilnamesi ile vekiller … ve … azlettiği, azilnamenin adı geçenlere 10.07.2012 tarihinde tebliğ edildiği, davacının tüm temliklerin vekâlet görevi kötüye kullanılmak suretiyle gerçekleştirildiğini ileri sürerek, eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet akdini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) aynen; “Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK’nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK’de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK’de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekâlet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK’nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olaya gelince; yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda mahkemece hükme yeterli araştırma ve inceleme yapıldığını söyleyebilme imkanı yoktur.
Hâl böyle olunca, keşif yapılmak suretiyle dava konusu taşınmazların vekaletname ve temlik tarihleri itibariyle vasıfları ve nitelikleri gözetilerek temliklere konu davacı paylarının değerlerinin saptanması, Bilecik ilindeki taşınmazların azilname tarihinden sonra temlik edildiği gözetilerek azil keyfiyetinin temlikten önce davalılarca bilinip bilinmediği üzerinde durulması, tüm deliller yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda değerlendirilerek varılacak sonuç çerçevesinde karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ile karar verilmiş olması doğru değildir.
Davacının temyiz itirazının açıklanan nedenlerle kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 30.12.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.