Dava türü “belirsiz alacak” davası ise ıslah zamanaşımı söz konusu değildir. Bedel artırımı şeklinde davaya devam edilir.
Dava türü “kısmi dava” ise ıslaha karşı yapılan zamanaşımı itirazı geçerli olup, zamanaşımı itirazı yapıldığı tarihten geriye doğru etkilidir.
9. Hukuk Dairesi 2015/6019 E. , 2016/21376 K.”…Somut olayda maddi tazminatın 25.01.2010 tarihli dava dilekçesinde fazlaya ilişkin talep hakları saklı tutularak kısmi dava olarak talep edildiği ortadadır. Bu duruma göre zamanaşımı süresi dava dilekçesi ile talep edilen maddi tazminat yönünden dava tarihi itibariyle kesilerek, bakiye alacak miktarı yönünden işlemeye devam edecektir. Hal böyle olunca, davacı vekilince sunulan 29.04.2015 tarihli ıslah dilekçesi niteliğindeki talep artırım dilekçesine karşı davalılar vekillerince süresi içinde sunulan zamanaşımı def’ilerin değerlendirilerek, maddi tazminat istemine ilişkin dava dilekçesinde talep edilen miktarla sınırlı olarak bir karar verilmesi gerekirken; ıslah edilen kısmı da kapsayacak şekilde maddi tazminat isteminin tam kabulüne karar verilmesi doğru olmamıştır…. ”
9. Hukuk Dairesi 2016/27209 E. , 2016/21515 K.“…Diğer taraftan 6100 sayılı HMK.’un 107. Maddesi uyarınca belirsiz alacak ve tespit davası;1.Eda (tahsil talebi ile) davası niteliğinde belirsiz alacak davası(Fıkra 1),2.Tespit niteliğinde belirsiz alacağı tespit davası(Fıkra 3).3.Kısmi eda ve külli tespit davası(maddenin gerekçesinde) olmak üzere üç türlü açılabilir. Her üç dava türünde zamanaşımı dava tarihi esas alınarak belirlenir. Kısaca davanın açılması, zamanaşımının alacağın tamamı için kesilmesi sonucunu doğurur. Somut uyuşmazlıkta dava belirsiz alacak davası olarak açılmış olup, bu dava kısmi eda külli tespit davasının türüdür. Bu nedenle zamanaşımı tüm alacak için dava tarihi itibari ile değerlendirilecektir. Davalı taraf cevap süresi içinde zamanaşımı defiinde bulunmamış, ıslahtan sonra ise zamanaşımı itirazında bulunmuştur. Davanın türü nedeni ile ıslahta zamanaşımı itirazı dikkate alınamaz. Davacı tarafın açık muvafakati de bulunmadığına göre de ıslahla ileri sürülen zamanaşımı definin dikkate alınması hatalıdır….”
21. Hukuk Dairesi 2016/3453 E. , 2016/14430 K.“…Dava konusu olayda, davacı bakımından değişen ve gelişen bir durumun söz konusu olmadığı, giderek olayla birlikte zararın öğrenildiği ve zaman aşımının başlangıç tarihinin olay tarihi olduğu ortadadır. Hal böyle olunca, maddi tazminat isteminin artırılmasına ilişkin ıslaha karşı süresi içerisinde ileri sürülen zamanaşımı def’i nin kabul edilerek, ıslahla artırılan maddi tazminat isteminin reddi yerine, yazılı şekilde ıslah konusu maddi tazminat istemini de kapsar biçimde, maddi tazminat isteminin kabulüne karar verilmesi hatalı olmuştur….”
22. Hukuk Dairesi 2016/26095 E. , 2016/25834 K.“…4857 sayılı İş Kanunu’nun 32/8. maddesinde işçi ücretinin beş yıllık özel bir zamanaşımı süresine tabi olduğu açıkça belirtilmiştir. Fazla çalışma ücreti alacağı da geniş anlamda ücret alacağı niteliğinde olup, beş yıllık zamanaşımı süresine tabidir. Somut olayda, davacı vekilinin ıslah talebine karşı, davalı vekili süresinde zamanaşımı defini ileri sürmüş, mahkemece bu husus nazara alınmamıştır. Davalının, ıslaha karşı vaki zamanaşımı defi dikkate alınarak belirlenecek fazla çalışma alacağının hüküm altına alınması gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir….”
22. Hukuk Dairesi 2016/29308 E. , 2016/25770 K.“…Usul hukukumuzda ıslah, taraflardan birinin usule ilişkin bir işlemini, bir defaya mahsus olmak üzere kısmen veya tamamen düzeltmesine imkan tanıyan ve karşı tarafın onayını gerektirmeyen bir yoldur. Diğer bir deyişle, ıslah, iyiniyetli tarafın, davayı açtıktan veya kendisine karşı bir dava açıldıktan sonra öğrendiği olgularla ilgili yanlışlıklarını düzeltmesine, eksiklikleri tamamlamasına, bu çerçevede yeni deliller sunabilmesine imkan sağlayan bir kurumdur. Davalı vekili, yargılama sırasında 18.04.2016 tarihli dilekçesi ile savunmasını ıslah ederek ıslaha karşı zamanaşımı def’inde bulunmuştur. Mahkemece bu husus değerlendirilerek zamanaşımına uğrayan alacaklar hususunda bir karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir….”
17. Hukuk Dairesi 2014/13823 E. , 2016/11139 K.“…Davacı tarafın ıslah yoluyla, davacı … için talep edilen maddi tazminat miktarını artırdığı tarih 09.09.2013 olup, davalı … ve … vekili tarafından, yasal sürede, ıslah edilen kısma ilişkin olarak zamanaşımı def’inin ileri sürüldüğü görülmektedir. Bu durumda mahkemece, ceza zamanaşımı süresinin somut olayda uygulanması gerekliliği ile davalı tarafın ıslaha karşı zamanaşımı def’ini ileri sürmesinin yerleşik Yargıtay uygulamaları ile mümkün kabul edilmiş olması, davalı … ve … vekili tarafından yasal sürede zamanaşımı def’inin ileri sürülmüş olması hususları gözetilerek; ıslah yoluyla artırılan maddi tazminat yönünden, olayda zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediğinin irdelenmesi ve oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeyle yazılı olduğu biçimde hüküm tesisi doğru görülmemiştir…”
9. Hukuk Dairesi 2015/6162 E. , 2016/22281 K.“…Kısmi davada zamanaşımı yalnızca dava edilen kısım yönünden kesilir. Henüz açılmayan (saklı tutulan) ve daha sonra ıslahla arttırılan bölüm için zamanaşımı işlemeye devam eder. Ancak kısmi davadaki miktar, kısmi davanın açıldığı dava tarihine göre geriye doğru belirlenen zamanaşımı süresini kapsar. Bakiye alacak talep edildiği tarihe göre, geriye doğru zamanaşımı süresi içinde kalıyor ise zamanaşımına uğramadığı kabul edilmelidir. Kısaca kısmi davadaki alacak miktarı belirlendiği tarihten itibaren öncelikle ileriye doğru gerçekleşen alacak için mahsup edilmeli, bakiye alacak ise ondan sonraki süreyi kapsamalıdır. İlk kısmi davada belirlenen alacak mahsup edildikten sonra bakiyenin talep edildiği tarihten geriye doğru zamanaşımı süresi içinde kalan alacak, alacaklı lehine hüküm altına alınmalıdır. Somut uyuşmazlıkta, dava kısmi dava olup davalı vekili 18/11/2014 tarihinde tebliğ edilen ıslaha karşı aynı gün sunduğu dilekçede zamanaşımı def’inde bulunmuştur. Davalı vekili tarafından ileri sürülen ıslaha karşı zamanaşımı def’i değerlendirilmeden ve bu konuda ek rapor alınmadan fazla mesai ve genel tatil çalışmaları karşılığı ücretin hüküm altına alınması hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir….”
9. Hukuk Dairesi 2015/7357 E. , 2016/22075 K. “…Davacı işçi davası belirsiz alacak davası olarak açmıştır. Davalı Şirketler süresi içinde verdiği cevap dilekçesinde zamanaşımı definde bulunmamış, bilahare verdiği dilekçelerde sadece ıslaha karşı zamanaşımı defini ileri sürdüğü görülmüştür. Davalı Belediye’nin ise herne kadar davaya karşı zamanaşımı definde bulunmuş ise de cevap dilekçesini süresi içinde ibraz etmediği görülmüştür. Davanın belirsiz alacak davası olması ve davaya karşı süresi içinde de zamanaşımı definin ileri sürülmemesi karşısında Mahkemece zamanaşımı def’ine değer verilerek karar verilmesi isabetsizdir. …”
https://emsal.yargitay.gov.tr/VeriBankasiIstemciWeb/yeniTasarim/index.jsp
9.Hukuk Dairesi 2015/6019 E. , 2016/21376 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :İŞ MAHKEMESİ
DAVA : Davacı, fazla mesai ücreti, yıllık izin ücreti, genel tatil ücreti ile ücret alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Yerel mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
A) Davacı İsteminin Özeti: Davacı; davalıya ait işyerinde 08.07.2005-10.11.2007 tarihleri arasında haber yönetmeni olarak çalıştığını, son aylık net ücretinin 900,00 TL olduğunu, toplam 15 aylık maaş alacağının bulunduğunu, ücretlerinin SGK’ ya asgari ücret üzerinden bildirildiğini, bunun üzerine 10.10.2007 tarihinde keşide ettiği ihtarname ile durumun düzeltilmesini talep ettiğini, ancak davalı şirketin düzeltme yoluna gitmemesi üzerine iş akdini haklı nedenle feshettiğini, Basın İş Kanunun ilgili maddeleri gereğince alacaklarının günlük %5 fazla ödenmesi gerektiğini iddia ederek yıllık izin, ücret alacağı, fazla mesai, genel tatil alacaklarının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
B) Davalı Cevabının Özeti: Davalı ; davacının iş akdinin devamzıslık nedeniyle feshedildiğini savunarak davanın reddini talep etmiştir.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti: Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
D) Temyiz: Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
E) Gerekçe: Taraflar arasında, işçilik alacaklarının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır. Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu “eksik bir borç” haline dönüştürür ve “alacağın dava edilebilme özelliği”ni ortadan kaldırır. Bu itibarla zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünde, eğer savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu incelemesi mümkün değildir. Zamanaşımı, bir maddi hukuk kurumu değildir. Diğer bir anlatımla zamanaşımı, bir borcu doğuran, değiştiren ortadan kaldıran bir olgu olmayıp, salt doğmuş ve var olan bir hakkın istenmesini ortadan kaldıran bir savunma aracıdır. Bu bakımdan zamanaşımı alacağın varlığını değil, istenebilirliğini ortadan kaldırır. Bunun sonucu olarak da, yargılamayı yapan yargıç tarafından yürüttüğü görevinin bir gereği olarak kendiliğinden göz önünde tutulamaz. Borçlunun böyle bir olgunun var olduğunu, yasada öngörülen süre ve usul içinde ileri sürmesi zorunludur. Demek oluyor ki zamanaşımı, borcun doğumu ile ilgili olmayıp, istenmesini önleyen bir savunma olgusudur. Şu durumda zamanaşımı, savunması ileri sürülmedikçe, istemin konusu olan hakkın var olduğu ve kabulüne karar verilmesinde hukuksal ve yasal bir engel bulunmamaktadır.
Hemen belirtmelidir ki, gerek İş Kanununda, gerekse Borçlar Kanununda, kıdem ve ihbar tazminatı alacakları için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmemiştir. Uygulama ve öğretide kıdem tazminatı ve ihbar tazminatına ilişkin davalar, hakkın doğumundan itibaren, eski 818 sayılı Borçlar Kanununun 125 inci maddesi uyarınca on yıllık zamanaşımına tabi tutulmuştur. 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren yeni 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 146 ıncı maddesinde de genel zamanaşımı 10 yıl olarak belirlenmiştir.
Tazminat niteliğinde olmaları nedeni ile sendikal tazminat, kötüniyet tazminatı, işe başlatmama tazminatı, 4857 sayılı İş Kanununun; 5 inci maddesindeki eşit işlem borcuna aykırılık nedeni ile tazminat, 26/2 maddesindeki maddi ve manevi tazminat, 28 inci maddedeki belgenin zamanında verilmemesinden kaynaklanan tazminat, 31/son maddesi uyarınca askerlik sonrası işe almama nedeni ile öngörülen tazminat istekleri on yıllık zamanaşımına tabidir. Bu noktada, zamanaşımı başlangıcına esas alınan kıdem tazminatı ve ihbar tazminatı hakkının doğumu ise, işçi açısından hizmet aktinin feshedildiği tarihtir. Zamanaşımı, harekete geçememek, istemde bulunamamak durumunda bulunan kimsenin aleyhine işlemez. Bir hakkın, bu bağlamda ödence isteminin doğmadığı bir tarihte, zamanaşımının başlatılması hakkın istenmesini ve elde edilmesini güçleştirir, hatta olanaksız kılar. İşveren ve işçi arasındaki hukuki ilişki iş sözleşmesine dayanmaktadır. İşçinin sözleşmeye aykırı şekilde işverene zarar vermesi halinde, işverenin zararının tazmini amacı ile açacağı dava da tazminat niteliğinde olduğundan on yıllık zaman aşımına tabidir.
4857 sayılı Kanundan daha önce yürürlükte bulunan 1475 sayılı Yasada ücret alacaklarıyla ilgili olarak özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediği halde, 4857 sayılı İş Kanunun 32/8 maddesinde, işçi ücretinin beş yıllık özel bir zamanaşımı süresine tabi olduğu açıkça belirtilmiştir. Ancak bu Kanundan önce tazminat niteliğinde olmayan, ücret niteliği ağır basan işçilik alacakları ise 818 sayılı Borçlar Kanununun 126/1 maddesi uyarınca beş yıllık zamanaşımına tabidir. 01.06.2012 tarihinden sonra yürürlüğe giren 6098 Sayılı TBK.’un 147. Maddesi ise ücret gibi dönemsel nitelikte ödenen alacakların beş yıllık zamanaşımına tabi olacağını belirtmiştir. Kanundaki zamanaşımı süreleri, 6098 Sayılı TBK 148. Maddesi gereğince tarafların iradeleri ile değiştirilemez. İş sözleşmesi devam ederken kullanılması gereken ve iş sözleşmesinin feshi ile alacak niteliği doğan yıllık izin ücreti alacağının zamanaşımı süresinin fesih tarihinden başlatılması gerekir (HGK. 05.07.2000 gün ve 2000/9-1079 E, 2000/1103 K).
Sözleşmeden doğan alacaklarda, zamanaşımı alacağın muaccel olduğu tarihten başlar. (TBK. m. 149(818.BK.128). Türk Borçlar Kanununun 117 inci maddesi uyarınca, borcun muaccel olması, ifa zamanının gelmiş olmasını ifade eder. Borcun ifası henüz istenemiyorsa muaccel bir borçtan da söz edilemez. 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 151 inci maddesinde zamanaşımının nasıl hesaplanacağı belirtilmiştir. Bu maddenin birinci fıkrası, zamanaşımının alacağın muaccel olduğu anda başlayacağı kuralını getirmiştir(818 sayılı BK.128). Aynı yönde düzenleme 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 151 inci maddesinde yer almaktadır. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 152. maddesi gereğince, asıl alacak zaman aşımına uğradığında faiz ve diğer ek haklar da zamanaşımına, uğrar. Diğer bir deyişle faiz alacağı asıl alacağın tabi olduğu zamanaşımına tabi olur(818 sayılı BK.131). Türk Borçlar Kanunu’nun 154. maddesi (818 Sayılı BK 133/2) uyarınca, alacaklının dava açmasıyla zamanaşımıkesilir. Ancak zaman aşımının kesilmesi sadece dava konusu alacak için söz konusudur. 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 153/4 maddesinde “Hizmet ilişkisi süresince, ev hizmetlilerinin onları çalıştıranlardan olan alacakları için” zamanaşımının işlemeyeceği ve duracağı belirtilmiştir. Bu maddenin iş sözleşmesiyle bağlı her kişiye uygulanması olanağı bulunmamaktadır. Hizmetçiden kastedilen, kendisine ev işleri için ücret ödenen, iş sahibiyle aynı evde yatıp kalkan, aileden biriymiş gibi ev halkı ile sıkı ilişkileri olan kimsedir(818 sayılı BK. Mad.132). 6098 Sayılı TBK 154. Maddesinde (818 sayılı BK. 133) zamanaşımını kesen nedenler gösterilmiştir. Bunlardan borçlunun borcunu ikrar etmesi (alacağı tanıması), zamanaşımını kesen nedenlerden biridir. Borcun tanınması, tek yanlı bir irade bildirimi olup; borçlunun, kendi borcunun devam etmekte olduğunu kabul anlamındadır. Borç ikrarının sonuç doğurabilmesi için, eylem yeteneğine ve malları üzerinde tasarruf yetkisine sahip olan borçlunun veya yetkili kıldığı vekilinin, bu iradeyi alacaklıya yöneltmiş bulunması ve ayrıca zamanaşımı süresinin dolmamış olması gerekir. Gerçekte de borç ikrarı, ancak, işlemekte olan zamanaşımını keser; farklı anlatımla zamanaşımı süresinin tamamlanmasından sonraki borç ikrarının kesme yönünden bir sonuç doğurmayacağından kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır. Aynı maddenin 2.fıkrası uyarınca, dava açılması veya icra takibi yapılması zamanaşımını kesen nedenlerdendir. Kanunun 156. maddesi ise, zamanaşımının kesilmesi halinde yeni bir sürenin işlemesi gerektiğini açıkça belirtmiştir. Madde açıkça düzenlemediğinden ihtiyati tedbir istemi ile mahkemeye başvurma veya işçilik alacaklarının tespiti ve ödenmesi için Bölge Çalışma İş Müfettişliğine şikâyette bulunma zamanaşımını kesen nedenler olarak kabul edilemez. Ancak işverenin, şikâyet üzerine Bölge Çalışma Müdürlüğünde alacağı ikrar etmesi, zamanaşımını keser. Uygulamada, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması, dava açma tekniği bakımından, tümü ihlal ya da inkâr olunan hakkın ancak bir bölümünün dava edilmesi, diğer bölümüne ait dava ve talep hakkının bazı nedenlerle geleceğe bırakılması anlamına gelir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca benimsenmiş ilkeye göre, kısmi davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması, saklı tutulan kesim için zamanaşımını kesmez, zamanaşımı, alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan miktar için kesilir. Zamanaşımı, dava devam ederken iki tarafın yargılamaya ilişkin her işleminden ve hâkimin her emir ve hükmünden itibaren yeniden işlemeye başlar ve kesilmeden itibaren yeni bir süre işler. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 155. maddesi hükmü, “Zamanaşımı müteselsil borçlulardan veya bölünemeyen borcun borçlularından birine karşı kesilince, diğerlerine karşı da kesilmiş olur.” kuralını içermektedir. Bu maddeye göre, müteselsil borçlulardan birine karşı zamanaşımının kesilmesi diğer müteselsil borçlulara karşı da zamanaşımını keser. (818 sayılı BK. Mad.134) Türk Borçlar Kanununun 160. maddesinde (818 Sayılı BK 139), zamanaşımından feragat düzenlenmiştir. Anılan maddeye göre, borçlunun zamanaşımı defini ileri sürme hakkından önceden feragati geçersizdir. Önceden feragatten amaç, sözleşme yapılmadan önce veya yapılırken vaki feragattir. Oysa daha sonra vazgeçmenin geçersiz sayılacağına ilişkin yasada herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. O nedenle borç zamanaşımına uğradıktan sonra borçlu zamanaşımı defini ileri sürmekten feragat edebilir. Zira, burada doğmuş bir defi hakkından feragat söz konusudur ve hukuken geçerlidir. Bu feragat; borçlunun, ileride dava açılması halinde zamanaşımı definde bulunmayacağını karşılıklı olarak yapılan feragat anlaşmasıyla veya tek yanlı iradesini açıkça bildirmesiyle veyahut bu anlama gelecek iradeye delalet edecek bir işlem yapmasıyla mümkün olabileceği gibi, açılmış bir davada zamanaşımı definde bulunmamasıyla veya defi geri almasıyla da mümkündür. 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 7 nci maddesinde, iş mahkemelerinde sözlü yargılama usulü uygulanır. Ancak 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 447 inci maddesi ile sözlü yargılama usulü kaldırılmış, aynı yasanın 316 ve devamı maddeleri gereğince iş davaları için basit yargılama usulü benimsenmiştir. Sözlü yargılama usulünün uygulandığı dönemde zamanaşımı def’i ilk oturuma kadar ve en geç ilk oturumda yapılabilir. Ancak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde 319 uncu madde hükmü uyarınca savunmanın değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin verilmesiyle başlayacağından, zamanaşımı defi cevap dilekçesi ile ileri sürülmelidir. 01.10.2011 tarihinden sonraki dönemde ilk oturuma kadar zamanaşımı definin ileri sürülmesi ve hatta ilk oturumda sözlü olarak bildirilmesi mümkün değildir. Dava konusunun ıslah yoluyla arttırılması durumunda, 1086 sayılı HUMK hükümlerinin uygulandığı dönemde, ıslah dilekçesinin tebliğini izleyen ilk oturuma kadar ya da ilk oturumda yapılan zamanaşımı defi de ıslaha konu alacaklar yönünden hüküm ifade eder. Ancak Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamada, 317/2 ve 319. maddeler uyarınca ıslah dilekçesinin davalı tarafa tebliği üzerine iki haftalık süre içinde ıslaha konu kısımlar için zamanaşımı definde bulunulabileceği kabul edilmelidir. Cevap dilekçesinde zamanaşımı defi ileri sürülmemiş ya da süresi içince cevap dilekçesi verilmemişse ilerleyen aşamalarda 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 141/2 maddesi uyarınca zamanaşımı defi davacının açık muvafakati ile yapılabilir. 1086 sayılı HUMK yürürlükte iken süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı define davacı taraf süre yönünden hemen ve açıkça karşı çıkmamışsa (suskun kalınmışsa) zamanaşımı defi geçerli sayılmakta iken, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun uygulandığı dönemde süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı definin geçerli sayılabilmesi için davacının açıkça muvafakat etmesi gerekir. Başka bir anlatımla 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamalar bakımından süre geçtikten sonra ileri sürülen zamanaşımı define davacı taraf muvafakat etmez ise zamanaşımı defi dikkate alınmaz.
Zamanaşımı definin cevap dilekçesinin ıslahı yoluyla ileri sürülmesi de mümkündür (Yargıtay HGK. 04.06.2011 gün 2010/ 9-629 E. 2011/ 70. K.). Somut uyuşmazlıkta, ıslah dilekçesi davalıya 28/03/2016 tarihinde tebliğ edilmiş, davalı da ıslaha karşı itirazlarını 14/04/2016 tarihinde ileri sürmüştür. Davalı, ıslah dilekçesine karşı 2 haftalık süre içinde itirazlarını sunmadığından mahkemece ıslaha karşı yapılan zamanaşımı itirazını dikkate alınması hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.
F) Sonuç: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 01.12.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
21.Hukuk Dairesi 2016/4253 E. , 2016/14645 K. “İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Davacı iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerle 89.312,00 TL maddi ve manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine ilişkin hükmün süresi içinde temyizen incelenmesi taraf vekillerince istenilmesi ve davalı vekilince de duruşma talep edilmesi üzerine, dosya incelenerek, işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 29/11/2016 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü davalı vekili Avukat … ile karşıtaraf vekili Avukat … geldiler. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan Avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek aynı gün Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
K A R A R
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillere, kanuni gerektirici nedenlere göre Davacının tüm, Davalının ise aşağıdaki bentlerin kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddine,
2-Dava, davacının 06.04.2000 tarihinde gerçekleşen iş kazasına dayanan %42 oranındaki maluliyeti nedeniyle maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, yapılan yargılama sonucunda 59.312 TL Maddi ve 30.000 TL Manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar verilmiştir. Dosya kapsamındaki kayıt ve belgelerden; davacının 06.04.2000 tarihinde gerçekleşen iş kazası nedeniyle %42 oranında malul olduğu, iş kazası nedeniyle davalı işveren şirketin % 75, davacının %25 oranında kusurunun bulunduğunun tespit edildiği, davacı vekilinin 25.01.2010 tarihli dava dilekçesi ile, 10.000 TL Maddi ve 50.000 TL Manevi tazminat talebinde bulunduğu, maddi tazminata ilişkin istemini 29.04.2015 tarihli ıslah dilekçesi ile 59.312 TL’ye arttırdığı, talep artırım dilekçesinden sonra davalı vekilinin süresinde zamanaşımı def’inde bulunduğu anlaşılmaktadır. Uyuşmazlık bu tür davalarda T.B.K’ nın 146.maddesi (B.K.’nun 125.md) gereğince uygulanmakta olan 10 yıllık zamanaşımı süresinin hangi tarihte başlatılması gerektiği noktasında toplanmaktadır Uygulama ve öğretide kabul edildiği üzere, zamanaşımı failin ve zararın öğrenildiği tarihten başlatılmalıdır. Zarar görenin zararı öğrenmesi demek, zararın varlığı, mahiyeti ve esaslı unsurları hakkında bir dava açma ve davanın gerekçelerini göstermeye elverişli bütün hal ve şartları öğrenmiş olması demektir. Vücut bütünlüğünün ihlalinden doğan zarar, ancak bakım ve tedavi sonucunda düzenlenen hekim raporuyla belirli bir açıklığa kavuşur. Bedensel zararın gelişim gösterdiği durumlarda zamanaşımına başlangıç olarak hastalık seyrinin yani gelişimin tamamlandığı tarihin esas alınması gerekir. Davaya konu olayda davacının iş kazası neticesinde gerçekleşen maluliyetinde değişen durum olmadığı açıktır. Somut olayda maddi tazminatın 25.01.2010 tarihli dava dilekçesinde fazlaya ilişkin talep hakları saklı tutularak kısmi dava olarak talep edildiği ortadadır. Bu duruma göre zamanaşımı süresi dava dilekçesi ile talep edilen maddi tazminat yönünden dava tarihi itibariyle kesilerek, bakiye alacak miktarı yönünden işlemeye devam edecektir. Hal böyle olunca, davacı vekilince sunulan 29.04.2015 tarihli ıslah dilekçesi niteliğindeki talep artırım dilekçesine karşıdavalılar vekillerince süresi içinde sunulan zamanaşımı def’ilerin değerlendirilerek, maddi tazminat istemine ilişkin dava dilekçesinde talep edilen miktarla sınırlı olarak bir karar verilmesi gerekirken; ıslah edilen kısmı da kapsayacak şekilde maddi tazminat isteminin tam kabulüne karar verilmesi doğru olmamıştır. Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular dikkate alınmadan hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
3- Manevi tazminatın takdirine yönelik yapılan incelemede, mülga 818 sayılı B.K.’nun 47 ve yürürlükteki 6098 sayılı T.B.K’nun 56. maddesi hükmüne göre hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim, bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Hakimin, bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması, bunun yanında olayın işverenin işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerini yeterince almamasından kaynaklandığı da gözetilerek gelişen hukuktaki yaklaşıma da uygun olarak tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. ( HGK 23/06/2004, 13/291-370 ) Bu ilkeler doğrultusunda, tarafların sosyal ekonomik halleri ile özellikle olay tarihi ve kazalının iş göremezlik oranı gözetildiğinde davacı lehine hüküm altına alınan 30.000,00 TL manevi tazminatın fazla olduğu açıkça belli olmaktadır. Mahkemece yapılacak iş davacı tarafın zamanaşımı süresi geçtikten sonra verdiği ıslah dilekçesine karşı, davalı tarafın süresi içerisindeki zamanaşımı def’ini dikkate alarak maddi tazminat istemi hakkında dava dilekçesinde talep edilen miktarla sınırlı bir karar vermek ve yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda manevi tazminatın fazla takdir edildiği gözetilerek hakkaniyete uygun manevi tazminat takdir etmekten ibarettir. O halde davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul olunmalı ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz edenlerden davalıya iadesine, davalı yararına takdir edilen 1.350,00 TL duruşma Avukatlık parasının karşı tarafa yükletilmesine, aşağıda yazılı temyiz harcının temyiz edenlerden davacıya yükletilmesine 19/11/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi. CC
9.Hukuk Dairesi 2016/27209 E. , 2016/21515 K. “İçtihat Metni”
Y A R G I T A Y İ L A M I
DAVA : Davacı, ilave tediye alacağının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Yerel mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Hüküm süresi içinde taraflar avukatları tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
A) Davacı İsteminin Özeti: Davacı vekili, davacının, davalı işverenlikte büro görevlisi olarak çalıştığını, davalı işverenin kamu tüzel kişisi olduğunu,6772 sayılı ‘Devlet ve Ona Bağlı Müesseselerde çalışan İşçilere İlave Tediye Yapılması Hakkında Kanun’ gereği her yıl için ilave tediye alacağı hakkı olduğunu, ancak bu güne kadar ödeme yapılmadığını, davacının çalıştığı vakfın kamu vakfı gelirlerinin kamu geliri olduğunu, benzer olayda mahkemece vakıf çalışanı lehine ilave tediye ücretine karar verildiğini, verilen kararın Yargıtay’ca onandığını, dolayısıyla davacının kamu işçisi statüsünde olduğunu, buna ilişkin Başbakanlık genelge ve yazılarını ibraz ettiklerini,21.07.2014 tarih ve 10611695 sayılı SGK başkanlığı yazısına göre de davalı vakfın kamu işyeri olduğunu, 6772 sayılı yasanın 1 ve 3.maddelerine göre Bakanlar Kurulu tarafından belirlenen tarihlerde davacıya ilave tediye ücreti ödenmesi gerektiğini ancak bu güne kadar hiçbir ödeme yapılmadığını ve davasının belirsiz alacak davası olduğunu belirterek, ödenmeyen ilave tediye alacağının davalıdan tahsiline karar verilmesini nu talep etmiştir.
B) Davalı Cevabının Özeti: Davalı taraf cevap vermemiş, ıslah dilekçesi üzerine temsilcisi vasıtası ile zamanaşımı itirazı yanında, vekili aracılığı ile de davalının 6772 sayılı yasa kapsamına girmediğini, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti: Mahkemece yapılan yargılama sonunda alınan hesap raporuna itibar edilerek, davacının iş sözleşmesi kapsamında özelliklere sahip kamu kuruluşu niteliğindeki davalı Vakıfta çalıştığı, davacının ilave tediye alacağına hak kazandığı, ödenmeyen alacağı bulunduğu gerekçesi ile ıslahta sunulan zamanaşımı itirazı da dikkate alınarak davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. D) Temyiz: Kararı taraf vekilleri temyiz etmiştir.
E) Gerekçe: 1. Hükme dayanak bilirkişi raporunda ilave tediye alacağının 6772 sayılı yasaya uygun olarak yıllık 52 gün üzerinden hesaplanan kısmının “4 taksitle ödeneceğinin belirtilmesi sonuca etkili görülmediğinden bozma nedeni yapılmamıştır. 2.Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının tüm davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir. 3. Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalabilmesini ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu “eksik bir borç” haline dönüştürür ve “alacağın dava edilebilme özelliği”ni ortadan kaldırır. 6100 sayılı HMK hükümleri uyarınca (HMK. 141) basit usulde zamanaşımı defi 2 haftalık süre içinde ve cevap dilekçesiyle ileri sürülmelidir. Aksi halde savunmayı değiştirme yasağı devreye girer. Yazılı usulde ikinci cevap dilekçesine kadar olan bu süre basit usulde oldukça sınırlandırılmış durumdadır. Cevap dilekçesinde zamanaşımı defi ileri sürülmemiş ya da süresi içince cevap dilekçesi verilmemişse zamanaşımıdefi ilerleyen aşamalarda davacı tarafın açık muvafakati ile yapılabilecektir. Ön inceleme aşamasından sonra iddia ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesini 6100 sayılı HMK 141/son açık muvafakat ya da ıslaha bağlamıştır. 1086 sayılı HUMK yürürlükte iken süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı define davacı taraf hemen ve açıkça karşı çıkmamışsa(suskun kalınmışsa) zamanaşımı defi geçerli sayılmaktaydı. Oysa HMK sisteminde davacının süresinde yapılmayan zamanaşımı define açıkça muvafakat etmesi gerekir. Suskun kalınması halinde zamanaşımı defi HUMK döneminde dikkate alınırken 6100 sayılı HMK uygulamasında bir anlam ifade etmeyecektir. Diğer taraftan 6100 sayılı HMK.’un 107. Maddesi uyarınca belirsiz alacak ve tespit davası; 1.Eda (tahsil talebi ile) davası niteliğinde belirsiz alacak davası(Fıkra 1), 2.Tespit niteliğinde belirsiz alacağı tespit davası(Fıkra 3). 3.Kısmi eda ve külli tespit davası(maddenin gerekçesinde) olmak üzere üç türlü açılabilir. Her üç dava türünde zamanaşımı dava tarihi esas alınarak belirlenir. Kısaca davanın açılması, zamanaşımının alacağın tamamı için kesilmesi sonucunu doğurur. Somut uyuşmazlıkta dava belirsiz alacak davası olarak açılmış olup, bu dava kısmi eda külli tespit davasının türüdür. Bu nedenle zamanaşımı tüm alacak için dava tarihi itibari ile değerlendirilecektir. Davalı taraf cevap süresi içinde zamanaşımı defiinde bulunmamış, ıslahtan sonra ise zamanaşımı itirazında bulunmuştur. Davanın türü nedeni ile ıslahta zamanaşımı itirazı dikkate alınamaz. Davacı tarafın açık muvafakati de bulunmadığına göre de ıslahla ileri sürülen zamanaşımı definin dikkate alınması hatalıdır. 4.Bozma sonrası uyulduğu takdirde verilecek kararda vekalet ücreti ve yargılama giderinin de değişeceği gözden kaçırılmamalıdır.
F) Sonuç: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenlerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 05.12.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
21.Hukuk Dairesi 2016/3453 E. , 2016/14430 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerle 24.342.15 TL maddi ve manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine ilişkin hükmün süresi içinde temyizen incelenmesi davalı vekilince istenilmesi ve de duruşma talep edilmesi üzerine dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 22/11/2016 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü davalı vekili Avukat … ile karşı taraf vekili Avukat … geldiler. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan Avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek aynı gün Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği konuşulup düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
K A R A R 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillere, kanuni gerektirici nedenlere göre, davalının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine, 2-Dava, zararlandırıcı sigorta olayı sonucu sürekli iş göremezliğe uğrayan sigortalının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, maddi ve manevi tazminat istemlerinin kabulüne karar verilmiştir. Dosya kapsamından, kaza tarihinin: 26/03/2003, dava tarihinin 07/01/2010 olduğu, davacının dava dilelçesi ile 500,00 TL maddi tazminat talep ettiği, 15/10/2015 tarihinde davacı sigortalının davasını ıslah ederek mahkemeden sonuç olarak 19.342,15 TL maddi tazminat talep ettiği, ıslah dilekçesinin davalı vekiline okunduğu celsede, ıslah talebine karşı davalı tarafın zamanşımı def‘inde bulunduğu anlaşılmaktadır. İş kazası sonucu sürekli iş göremezlik nedeniyle uğranılan zararın giderilmesi amacıyla açılan maddi ve manevi tazminat davalarında; zamanaşımı süresi gerek olay tarihinde yürürlükte bulunan Borçlar Kanunu’nun 125. maddesi ve gerekse yürürlükteki 6098 sayılı yasanın 146. maddesi gereğince haksız fiilin meydana geldiği tarihten itibaren 10 yıldır. Uyuşmazlık bu tür davalarda uygulanmakta olan 10 yıllık zaman aşımı süresinin hangi tarihte başlatılması gerektiği noktasında toplanmaktadır. Uygulama ve öğretide kabul edildiği üzere, zamanaşımı failin ve zararın öğrenildiği tarihten başlatılmalıdır. Zarar görenin zararı öğrenmesi demek, zararın varlığı, mahiyeti ve esaslı unsurları hakkında bir dava açma ve davanın gerekçelerini göstermeye elverişli bütün hal ve şartları öğrenmiş olması demektir. Vücut bütünlüğünün ihlalinden doğan zarar, ancak bakım ve tedavi sonucunda düzenlenen hekim raporuyla belirli bir açıklığa kavuşur. Bedensel zararın gelişim, gösterdiği durumlarda zamanaşımına başlangıç olarak hastalık seyrinin yani gelişimin tamamlandığı tarihin esas alınması gerekir. Dava konusu olayda, davacı bakımından değişen ve gelişen bir durumun söz konusu olmadığı, giderek olayla birlikte zararın öğrenildiği ve zaman aşımının başlangıç tarihinin olay tarihi olduğu ortadadır. Hal böyle olunca, maddi tazminat isteminin artırılmasına ilişkin ıslaha karşı süresi içerisinde ileri sürülen zamanaşımı def’i nin kabul edilerek, ıslahla artırılan maddi tazminat isteminin reddi yerine, yazılı şekilde ıslah konusu maddi tazminat istemini de kapsar biçimde, maddi tazminat isteminin kabulüne karar verilmesi hatalı olmuştur. O halde, davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ:Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz eden davalıya iadesine, Davalı yararına takdir edilen 1.350.00TL duruşma Avukatlık parasının karşı tarafa yükletilmesine,
22.Hukuk Dairesi 2016/26095 E. , 2016/25834 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA : Davacı-karşı davalı, kıdem tazminatı, fazla çalışma ücreti ile hafta tatili ücreti alacaklarının ödetilmesine, davalı-karşı davacı ise ihbar tazminatının tahsiline karar verilmesini istemiştir. Mahkeme, asıl davayı kabul etmiş, karşı davayı ise reddetmiştir. Hüküm süresi içinde taraflar avukatlarınca temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I Davacı İsteminin Özeti: Davacı-karşı davalı vekili, müvekkilinin haklı sebep olmaksızın iş sözleşmesinin feshedildiğini ileri sürerek, kıdem tazminatı, fazla mesai ve hafta tatili alacaklarının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Cevabının Özeti: Davalı vekili, davanın reddini ve karşı dava ile ihbar tazminatı alacağının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Mahkeme Kararının Özeti: Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Temyiz: Kararı taraf vekilleri temyiz etmiştir. Gerekçe: 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere göre davacı-karşı davalının tüm, davalı-karşı davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir. 2-4857 sayılı İş Kanunu’nun 32/8. maddesinde işçi ücretinin beş yıllık özel bir zamanaşımı süresine tabi olduğu açıkça belirtilmiştir. Fazla çalışma ücreti alacağı da geniş anlamda ücret alacağı niteliğinde olup, beş yıllık zamanaşımısüresine tabidir. Somut olayda, davacı vekilinin ıslah talebine karşı, davalı vekili süresinde zamanaşımı defini ileri sürmüş, mahkemece bu husus nazara alınmamıştır. Davalının, ıslaha karşı vaki zamanaşımı defi dikkate alınarak belirlenecek fazla çalışma alacağının hüküm altına alınması gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
Sonuç: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerden BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 24.11.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
22.Hukuk Dairesi 2016/29308 E. , 2016/25770 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
DAVA : Davacı, fazla mesai ücreti ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır. Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I Davacı İsteminin Özeti: Davacı işçi, fazla çalışma alacağının ödenmediğini, genel tatil günlerinde çalıştığını ancak karşılığının ödenmediğini beyan ederek fazla mesai ve genel tatil ücretinin tahsilini talep etmiştir. Davalı Cevabının Özeti: Davalı işveren, davanın reddini savunmuştur. Mahkeme Kararının Özeti: Mahkemece, bozma ilamına uyulmasına karar verilerek yapılan yargılama sonucunda, toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak, yazılı gerekçeyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Temyiz: Kararı davalı vekili temyiz etmiştir. Gerekçe: 1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir. 2-Taraflar arasında ıslaha karşı ileri sürülen zamanaşımı def’i sebebiyle zamanaşımına uğrayan alacak kesiminin bulunup bulunmadığı yönünden uyuşmazlık bulunmaktadır. Usul hukukumuzda ıslah, taraflardan birinin usule ilişkin bir işlemini, bir defaya mahsus olmak üzere kısmen veya tamamen düzeltmesine imkan tanıyan ve karşı tarafın onayını gerektirmeyen bir yoldur. Diğer bir deyişle, ıslah, iyiniyetli tarafın, davayı açtıktan veya kendisine karşı bir dava açıldıktan sonra öğrendiği olgularla ilgili yanlışlıklarını düzeltmesine, eksiklikleri tamamlamasına, bu çerçevede yeni deliller sunabilmesine imkan sağlayan bir kurumdur. Davalı vekili, yargılama sırasında 18.04.2016 tarihli dilekçesi ile savunmasını ıslah ederek ıslaha karşı zamanaşımı def’inde bulunmuştur. Mahkemece bu husus değerlendirilerek zamanaşımına uğrayan alacaklar hususunda bir karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir.
Sonuç: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 24.11.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
17.Hukuk Dairesi 2014/13823 E. , 2016/11139 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki, ölümlü trafik kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda, kararda yazılı nedenlerle, davanın kısmen kabulüne ilişkin verilen hüküm, davalı … ve … vekili tarafından süresi içinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği düşünüldü: –
K A R A R- Davacılar vekili, davalıların işleteni, sürücüsü ve trafik sigortacısı olduğu aracın, davacıların eşi/babası olan Abdullah’a çarpmasıyla ölümlü kaza meydana geldiğini, davalı sürücünün kazada asli kusurlu olduğunu, davacıların kaza nedeniyle maddi ve manevi zarara uğradıklarını belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, davacı eş Sevim için 5.000,00 TL. maddi ve 5.000,00 TL. manevi tazminatın, diğer davacılardan her biri için 2.500,00 TL. maddi ve 2.500,00 TL. manevi tazminatın kaza tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsilini talep etmiş; 09.09.2013 tarihli dilekçesiyle, davaya belirsiz alacak davası olarak devam ettiklerini belirterek, davacı eş Sevim için hesaplanan 24.309,00 TL. maddi tazminatın harcını tamamladıklarını bildirmiştir. Davalı … şirketi vekili, davacıların talep ettiği manevi tazminatın poliçe teminatı kapsamında olmadığını, davadan önce temerrüde düşürülmediklerini belirterek davanın reddini savunmuştur. Davalı … ve … vekili, kazada ölenin asli kusurlu olduğunu, ölenin emekli olup başka geliri olmadığından maddi tazminat talebinin yersiz olduğunu, talep edilen manevi tazminatların fahiş olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, kararda yazılı gerekçelerle ve benimsenen bilirkişi raporuna göre; davacılar …’ın destekten yoksun kalma tazminatı taleplerinin sübut bulmaması nedeniyle reddine, davacı … için 23.877,75 TL. destekten yoksun kalma tazminatı ve 431,15 TL. cenaze masrafı olmak üzere toplam 24.309,00 TL. maddi tazminatın yasal faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tashiline, davalı sigortacı için fazin dava tarihinden, diğer davalılar için kaza tarihinden işletilmesine; davacı …’in cenaze ve defin gideri talebinin kabulüyle 468,75 TL’nin kaza tarihinden işleyecek (sigorta için dava) yasal faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline; davalı sigortacının manevi tazminattan sorumlu olmadığı gerekçesiyle bu davalı hakkındaki istemin husumetten reddine; davacı … için 5.000,00 TL. ve diğer davacılar için 2.500,00’er TL. manevi tazminatın, kaza tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı … ve Salih’ten müteselsilen tahsiline karar verilmiş; hüküm, davalı … ve … vekili tarafından temyiz edilmiştir. 1-Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, özellikle maddi tazminata ilişkin hesaplamaları içeren bilirkişi raporundaki tespitlerin esas alınmasında bir usulsüzlük bulunmamasına, ayrıca manevi tazminatın takdirinde TBK’nun 56. maddesindeki (818 sayılı BK 47. md.) özel haller dikkate alınarak hak ve nesafet kuralları çerçevesinde hüküm kurulmuş olmasına göre; davalı … ve … vekilinin, aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir. 2-Dava, trafik kazası sonucu ölüm nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 41. maddesinde (6098 sayılı TBK’nun 49. md) haksız fiil tanımlanmış, 60. maddesinde de (TBK’nun değişik 72. md) haksız fiilden zarar görenin bundan kaynaklanan zararının tazmini istemiyle açacağı davaların zararı ve faili öğrendiği tarihten itibaren 1 yıl ve herhalde haksız fiil tarihinden itibaren 10 yıllık zamanaşımısüresine (TBK’nun 72. maddesinde 2 ve 10 yıllık zamanaşımı süreleri öngörülmüştür) tabi bulunduğu belirtilmiştir. Buna karşılık 2918 sayılı KTK’nun 109/1 maddesinde; motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler için, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve herhalde kaza gününden başlayarak 10 yıllık zamanaşımı süresi öngörülmüştür. Maddenin özellikle 2. fıkrasında “dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğarsa” ifadesi ile kanun koyucu taraf ayrımı yapmaksızın (davacı, davalı veya dava dışı 3. kişi), fiil cezayı gerektiriyor ise uzamış ceza zamanaşımı uygulanacağı ifade edilmiştir. Görüldüğü gibi, BK’nun 60 ve 2918 sayılı KTK’nun 109/2. maddesindeki düzenlemeler, zamanaşımı süresinin başlangıcı yönünden birbirine paraleldir. Aralarındaki tek fark, zamanaşımı süresinin trafik kazalarından doğan tazminat talepleri bakımından 1 yıl yerine, 2 yıl olarak öngörülmesidir. (TBK’nun 72. maddesi ile bu konuda da paralellik sağlanmıştır.) 2918 sayılı Kanun’un anılan madde hükmünde gözden kaçırılmaması gereken husus, ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin tazminat talebi ile açılacak davalar için de geçerli olabilmesinin sadece eylemin ceza kanununa göre suç sayılması koşuluna bağlanmış bulunmasıdır. Bu düzenlemenin iki ayrı sonucu bulunmaktadır. Söz konusu yasa hükmü, ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için sadece eylemin aynı zamanda bir suç oluşturmasını yeterli görmekte; bunun dışında fail hakkında mahkumiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı hatta böyle bir ceza davasının açılması ya da zarar görenin o davada tazminat yönünden bir talepte bulunmuş olması koşulu aranmamaktadır.Dahası söz konusu hükümde, ceza zamanaşımının uygulanması bakımından sürücü ve diğer sorumlular (örneğin işleten) arasında bir ayrım da yapılmamış, böylece kuralın bunların tümü için geçerli olduğu hepsi için aynı zamanaşımısüresinin uygulanacağı öngörülmüştür (HGK’nun 5.6.2015 tarih 2014/17-2198 2015/1495 sayılı kararı). Açıklanan ilkeler ışığında somut olaya bakıldığında; kaza sonucu davacıların desteği hayatını kaybetmiştir. Davacı taraf, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlükte bulunduğu dönemde açtığı davada, fazlaya ilişkin haklarını saklı tuttuğunu belirterek kısmi dava şeklinde davasını açmış; daha sonra alınan bilirkişi raporuyla saptanan miktara göre, davacı … için talep edilen maddi tazminat miktarını artırmıştır. Her ne kadar davacı taraf, davacı … için talep edilen maddi tazminata ilişkin artırımı yaptığı dilekçesinde, HUMK’nun yürürlükte olduğu dönemde açtıkları davalarını, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümleri gereği belirsiz alacak davası olarak devam ettirdiklerini, dilekçelerinin artırım dilekçesi olduğunu ve ıslah dilekçesi olmadığını bildirmiş ise de; ifade olunduğu üzere, davanın HUMK döneminde açılan kısmi dava olması nedeniyle, davacı tarafın talep artırımını gerçekleştirdiği dilekçesinin ıslah dilekçesi olduğunun kabulü zorunludur. Davacı tarafın ıslah yoluyla, davacı … için talep edilen maddi tazminat miktarını artırdığı tarih 09.09.2013 olup, davalı … ve … vekili tarafından, yasal sürede, ıslah edilen kısma ilişkin olarak zamanaşımı def’inin ileri sürüldüğü görülmektedir. Bu durumda mahkemece, ceza zamanaşımı süresinin somut olayda uygulanması gerekliliği ile davalı tarafın ıslahakarşı zamanaşımı def’ini ileri sürmesinin yerleşik Yargıtay uygulamaları ile mümkün kabul edilmiş olması, davalı … ve … vekili tarafından yasal sürede zamanaşımı def’inin ileri sürülmüş olması hususları gözetilerek; ıslah yoluyla artırılan maddi tazminat yönünden, olayda zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediğinin irdelenmesi ve oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeyle yazılı olduğu biçimde hüküm tesisi doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davalılar … ve … vekilinin, yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine; (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davalılar … ve … vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA; peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalılar … ve …’a geri verilmesine 05/12/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.
9.Hukuk Dairesi 2015/6162 E. , 2016/22281 K. “İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :İŞ MAHKEMESİ
DAVA : Davacı, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ile fazla mesai ücreti, genel tatil ücreti, izin ücreti, ücret alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Yerel mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
A) Davacı İsteminin Özeti: Davacı vekili, müvekkilinin davalı işyerinde 04.11.2004-19.02.2012 tarihleri arasında, vardiya sorumlusu olarak aylık 1.400 TL net ücretle çalıştığını, iş sözleşmesinin işveren tarafından haklı bir neden gösterilmeksizin feshedildiğini ileri sürerek, kıdem, ihbar tazminatları ile ücret, fazla mesai ücreti, genel tatil ücreti ve yıllık izin ücreti alacaklarının davalıdan tahsilini istemiştir.
B) Davalı Cevabının Özeti: Davalı vekili, davacının işyerinde brüt 839,10 TL ücret ile çalıştığını, mazeretsiz olarak işe devam etmemesi nedeniyle tutanak tutularak mazeretini bildirmesi için kendisine gönderilen ihtarnameye rağmen geçerli mazeret bildirmemesi nedeniyle iş sözleşmesinin haklı nedenle feshedildiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti: Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davalının iş sözleşmesini fesihte haksız olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
D) Temyiz: Kararı davalı vekili temyiz etmiştir.
E) Gerekçe: 1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir. 2-Taraflar arasında, işçilik alacaklarının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır. Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalabilmesini ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu “eksik bir borç” haline dönüştürür ve “alacağın dava edilebilme özelliği”ni ortadan kaldırır. Bu itibarla zamanaşımısavunması ileri sürüldüğünde, eğer savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu da incelemesi mümkün değildir. Kısmi davada zamanaşımı yalnızca dava edilen kısım yönünden kesilir. Henüz açılmayan (saklı tutulan) ve daha sonra ıslahla arttırılan bölüm için zamanaşımı işlemeye devam eder. Ancak kısmi davadaki miktar, kısmi davanın açıldığı dava tarihine göre geriye doğru belirlenen zamanaşımı süresini kapsar. Bakiye alacak talep edildiği tarihe göre, geriye doğru zamanaşımı süresi içinde kalıyor ise zamanaşımına uğramadığı kabul edilmelidir. Kısaca kısmi davadaki alacak miktarı belirlendiği tarihten itibaren öncelikle ileriye doğru gerçekleşen alacak için mahsup edilmeli, bakiye alacak ise ondan sonraki süreyi kapsamalıdır. İlk kısmi davada belirlenen alacak mahsup edildikten sonra bakiyenin talep edildiği tarihten geriye doğru zamanaşımı süresi içinde kalan alacak, alacaklı lehine hüküm altına alınmalıdır. Somut uyuşmazlıkta, dava kısmi dava olup davalı vekili 18/11/2014 tarihinde tebliğ edilen ıslaha karşı aynı gün sunduğu dilekçede zamanaşımı def’inde bulunmuştur. Davalı vekili tarafından ileri sürülen ıslaha karşı zamanaşımıdef’i değerlendirilmeden ve bu konuda ek rapor alınmadan fazla mesai ve genel tatil çalışmaları karşılığı ücretin hüküm altına alınması hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.
F) Sonuç: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 15.12.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. …
9.Hukuk Dairesi 2015/7357 E. , 2016/22075 K. “İçtihat Metni”
Y A R G I T A Y İ L A M I
DAVA :Taraflar arasındaki, kıdem tazminatı farkı ile izin ücreti, fazla mesai ücreti, ulusal bayram ve genel tatil ücreti, ücret alacaklarının ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerle gerçekleşen miktarın faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine ilişkin hüküm süresi içinde temyizen incelenmesi taraflar avukatlarınca istenilmesi, davalılardan …. avukatınca duruşma talep edilmesi üzerine dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 13/12/2016 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü davalılardan ile adlarına Avukat ile karşı taraf adına Avukat geldiler. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor sunuldu, dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
A) Davacı İsteminin Özeti: Davacı, iş sözleşmesinin sağlık sorunlarını işverene bildirmesi üzerine kıdem tazminatı ödenerek feshedildiğini, ancak ödemenin tüm çalışma dönemleri dikkate alınarak yapılmadığı, ayrıca fazla çalışma karşılıklarının ödenmediğini iddia ederek kıdem tazminatı farkı, fazla çalışma ücreti, ulusal bayram ve genel tatil ücreti ve ücret alacaklarının tahsilini talep etmiştir.
B) Davalı Cevabının Özeti: Davalı vekili; davacıların diğer davalıların işçisi olduğunu, şirket işçileri ile ilgili kayıtların müvekkil tutulmadığını, husumet ve zamanaşımı itirazında bulunarak açılan davanın reddini talep etmiştir. Davalı vekili; davacının ikale sözleşmesi imzaladığını, tüm taleplerinin karşılandığını, davacının belirttiği ücretin gerçek dışı olduğunu savunarak davanın reddini talep etmiştir.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti: Mahkeme, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanarak davanın kısmen kabulüne karar vermiştir.
D) Temyiz: Kararı taraflar vekilleri temyiz etmiştir.
E) Gerekçe: 1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, tarafların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir. 2-Taraflar arasında davacı işçinin yıllık izinlerinin kullanıp kullanmadığı ve bu kapsamda yıllık ücretli izin alacağına hak kazanıp kazanmadığı hususları ihtilaflıdır. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda, işverence izinlerin kullanıldığı ispatlanamadığından davacının kıdemine göre belirlenen 130 günlük izin alacağı hesaplanmıştır. Davalı vekili bu rapora karşı itiraz dilekçesi ekinde izin formlarını ibraz etmiştir. Bu formlar değerlendirmeden izin alacağına hükmedilmesi yerinde değildir. 3-Dava konusu işçilik hak ve alacaklarının hesabında zamanaşımı definin dikkate alınıp alınmayacağı hususu uyuşmazlık konusudur. Davacı işçi davası belirsiz alacak davası olarak açmıştır. Davalı Şirketler süresi içinde verdiği cevap dilekçesinde zamanaşımı definde bulunmamış, bilahare verdiği dilekçelerde sadece ıslaha karşı zamanaşımı defini ileri sürdüğü görülmüştür. Davalı Belediye’nin ise herne kadar davaya karşı zamanaşımı definde bulunmuş ise de cevap dilekçesini süresi içinde ibraz etmediği görülmüştür. Davanın belirsiz alacak davası olması ve davaya karşı süresi içinde de zamanaşımı definin ileri sürülmemesi karşısında Mahkemece zamanaşımı def’ine değer verilerek karar verilmesi isabetsizdir. 4-Ayrıca davacı işçinin hafta tatili alacağının olup olmadığı hususu da çözümlenmesi gerekli bir sorundur. Mahkemece bu alacak gerekçe oluşturulmaksızın reddedilmiştir. Davacı işçi, bu alacağın ispatı için tanık delili yanında çalışma çizelgelerine de dayanmıştır. Dosyadaki çalışma çizelgelerinden 01.11.2009 tarihli çizelge de Pazar günü çalışmasına karşın bu ayın karşılığı bordro da hafta tatili ücreti tahakkukuna rastlanılmamıştır. Dolayısıyla bu çizelgelerin değerlendirilip gerekçe oluşturularak hafta tatili alacağına hükmedilmesi gerekirken çizelgelerin dikkate alınmaması hatalıdır. 5-Hükmedilen alacakların brüt mü yoksa net mi olduğunun kararda gösterilmemesinin infazda tereddüde mahal verebileceğinin düşünülmemesi de hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.
F) Sonuç: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, davalılardan Bayha Atık Yönetimi Ve Taşımacılık A.Ş ile Yeşil Adamlar Atık Yönetimi Ve Taşımacılık A.Ş’nin yararına takdir edilen 1.350.00 TL duruşma avukatlık parasının karşı tarafa yükletilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgililere iadesine 13.12.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.