Yargıtay, bir davaya konu olan bir olayda; Davacı, davalı hastanede, memelerde küçüklük şikayetiyle, estetik ameliyatı olduğunu, ameliyat akabinde yapılan ağrı kesici iğneden sonra bacağında sakatlık meydana geldiğini, bu durumdan hastanenin, doktorun ve hemşirenin kusurlu olduklarını ileri sürerek, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Yerel mahkeme, adli tıp raporuna göre, olayda enjeksiyonun yapılış tekniği ve uygulanan bölgenin uyumsuzluğu yönünden tıbbi bir delil tanımlanmadığı, tüm bulgular bir bütün olarak değerlendirildiğinde; ilgili hekime ve yardımcı sağlık personeline atfı kabil kusur bulunmadığı gerekçesiyle davayı red etmiştir.
Yargıtay; taraflar arasındaki ilişki vekâlet sözleşmesi olduğunu, vekil, vekâlet görevini yerine getirirken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışlarının özenli olmayışından doğan zararlardan sorumlu olduğunu, bu nedenle, vekil konumunda olan doktorların bilim ve teknolojinin getirdiği bütün imkânları kullanmak suretiyle özen borcunu yerine getirmesi gerektiğini belirtmiştir. Ayrıca adli tıp raporunda, yaşanan sakatlığın yapılan enjeksiyona bağlı olduğunun kabul edildiği anlaşıldığını, hastanenin sorumluluğu yönünden açıklama bulunmadığı tespit etmiştir. Bu sebeplerle, mahkemenin, bu konuda rapor düzenlemeye ehil ve donanımlı bir üniversiteden, aralarında davaya konu olayda uzmanlığı bulunan akademik kariyere sahip 3 kişilik bilirkişi kurulundan, dava konusu olayda tek tek tüm davalılara atfı kabil bir kusur olup olmadığı hususunda, nedenlerini açıklayıcı, taraf, Mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınarak, davalıların kusurlu olup olmadığının belirlenmesi konusunda rapor alınması gerektiğini belirterek yerel mahkeme kararını bozmuştur. İlgili Yargıtay kararı;
https://emsal.yargitay.gov.tr/VeriBankasiIstemciWeb/yeniTasarim/index.jsp
- Hukuk Dairesi 2015/19241 E. , 2016/13610 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün davacı avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde temyiz eden davacı vekili avukat … ile davalı … vekili avukat…’in gelmeleriyle duruşmaya başlanılmış ve hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü. KARAR Davacı, davalı hastanede estetik ameliyatı olduğunu, ameliyat akabinde yapılan ağrı kesici iğneden sonra bacağında sakatlık meydana geldiğini, bu durumdan hastanenin, doktorun ve hemşirenin kusurlu olduklarını ileri sürerek, 30.000,00TL maddi ve 70.000,00TL manevi tazminatın olay tarihinden temerrüt faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsilini istemiştir. Davalılar, davanın reddini dilemişlerdir. Mahkemece, davanın reddine, karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir. Dava, davalı hastanede yapılan ameliyat sonrası uygulanan enjeksiyon nedeniyle bacakta sakatlık oluştuğu iddiasıyla istenilen maddi manevi tazminata ilişkindir. Taraflar arasındaki ilişki vekalet sözleşmesidir. Vekil, vekâlet görevini yerine getirirken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışlarının özenli olmayışından doğan zararlardan sorumludur. O nedenle, vekil konumunda olan doktorların bilim ve teknolojinin getirdiği bütün imkânları kullanmak suretiyle özen borcunu yerine getirmeleri gerekir. Mahkemece, her ne kadar alınan adli tıp raporu işaret edilmek suretiyle, ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiş ise de, alınan rapor incelendiğinde, “Davacının memelerde küçüklük şikayetiyle davalı hastaneye başvurduğu, davalı hekim tarafından bilateral göğüs estetiği ameliyatı yapıldığı, postop dönemde davacının genel durumunun iyi, vital bulgularının stabil seyrettiği, takipleri devam ederken hekimin orderinde mecut olan Dikloron amp. ilacının davalı hemşire tarafından hastanın sol kalçasına intramuskuler olarak uygulandığı, memelerde küçüklük şikayeti için yapılan cerrahi girişimler arasında söz konusu ameliyat şeklinin uygulanan yöntemlerden biri olduğu, bu tür ameliyatlardan sonra hissedilen ağrının giderilmesi için intramuskuler ağrı kesici ilaçların uygulanabileceği, davacıya intramuskuler olarak uygulanan ağrı kesici ilaç sonrası ortaya çıkan klinik tablonun enjeksiyon nöropatisi ile uyumlu olduğu, enjekte edilen ilaçların doku içi yayılımı ile sinir hasarına neden olabileceklerinin tıbben bilindiği, enjeksiyonların tekniğinin uygun yapılması durumunda da daha önceden öngörülemeyecek ve önlenemeyecek arazların ortaya çıkabildiğinin tıbben bilindiği, bu durumun her türlü dikkat ve özene rağmen oluşabilecek herhangi bir kusur ve ihmalden kaynaklanmayan komplikasyon olarak nitelendirildiği, dava konusu olayda enjeksiyonun yapılış tekniği ve uygulanan bölgenin uyumsuzluğu yönünden tıbbi bir delil tanımlanmadığı, tüm bulgular bir bütün olarak değerlendirildiğinde; ilgili hekime ve yardımcı sağlık personeline atfı kabil kusur bulunmadığı” şeklinde rapor verildiği anlaşılmaktadır. Raporda, yaşanan sakatlığın yapılan enjeksiyona bağlı olduğunun kabul edildiği anlaşılmakla, hastanenin sorumluluğu yönünden açıklama bulunmadığı görülmektedir. O halde mahkemece, bu konuda rapor düzenlemeye ehil ve donanımlı bir Üniversiteden, aralarında davaya konu olayda uzmanlığı bulunan akademik kariyere sahip 3 kişilik bilirkişi kurulundan, dava konusu olayda tek tek tüm davalılara atfı kabil bir kusur olup olmadığı hususunda, nedenlerini açıklayıcı, taraf, Mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınarak, davalıların kusurlu olup olmadığının belirlenmesi, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, bu yön göz ardı edilerek, eksik incelemeye dayanılarak, yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenle hükmün temyiz eden davacı yararına BOZULMASINA, 1350,00 TL duruşma avukatlık parasının davalılardan alınarak davacıya ödenmesine, peşin alınan 27,70 TL harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 26/05/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.